Suriye’deki gerginliği düşürme projesi, Suriye halkının yenilgisi ya da zalim rejime karşı çıkanların projesinin başarısız olduğu anlamına gelmeyen, gelinen aşamanın dayattığı bir zorunluluk gereği uygulanan gerçekçi bir çözümdür. Ancak, mutlaka dillendirilmesi gereken bir husus daha vardır: Suriye muhalefeti türünün tek örneği olan ürkütücü bir bölünme yaşamaktadır. Sayıları yüzlerle ifade edilen etkin grupların tam bir listesi yapılamamaktadır. Zira bu gruplar enteresan bir hızda mantar gibi çoğalmaya devam etmektedir.

Suriyeliler gerek ülke içinde gerekse dışarıda, hattâ tüm diasporada parçalara bölünmüş durumdadır. Belki de çatışmanın temel materyalini bu bölünmeler oluşturmaktadır. Zira bu denli hızlı bir bölünmeyi daha önce hiçbir halk yaşamamıştır. Kanaatimce bu bölünmelerden yabancı güçleri sorumlu tutmak haksızlık olur. Zira dış güçler argümanı sağlam delili olmayanların sarılageldiği bir argümandır.

Asıl mesele şudur: Köleleştirilmeye elverişli, kendini buna layık gören halklar ve kanunlar yoluyla oluşturulmuş bir sisteme elverişli, kendini buna layık gören halklar vardır. Girişimci halklar ve bu özellikten uzak halklar söz konusudur. Toplumları çalışmaya ve ilerlemeye yönelten ya da onları uyuşukluğa ve geri kalmışlığa iten siyasi güçler bu hakikate dayanmaktadır.

Bazı ülkelerin siyasi güçleri kendi öz halklarını geri kalmışlık çemberinde tutmak için strateji geliştirmektedir. Suriye’de bu durum mevcut rejim ile muhalif grupların müşterek vasfıdır. Düşünce tarzlarının bir olması bu karşıt güçleri ortak bir vasıfta buluşturmaktadır. O da lideri cinnet derecesinde kutsama yöntemidir. Etrafındakileri liderin kâinatın yegâne harikulade varlığı olduğuna ve ülkenin ancak onun sayesinde zafer elde edip ayakta kalabileceğine inandırmak için çeşitli mitler üretilerek adeta bir lider endüstrisi oluşturulmaktadır.

Bu mitolojik söylem Suriye rejimi ile muhalif grupların ortak özelliğidir. Rejim Beşşar Esed’i kâinatın biricik önderi gibi sunmakta, bu imaj halk geneliyle sınırlı kalmayıp sufi hareketler başta olmak üzere seçkin din adamları da bu söylemi benimsemektedir! Dahası Arap medyasının bazı simaları bile Esed’e garip bir kutsiyet izafe etmektedir! Buna mukabil muhalif grupların her biri de kendi liderlerine benzer bir kutsiyet atfetmektedir. Oysa bu muhalif liderlerin büyük çoğunluğu, toplumu yönetmeye yetecek siyasi yetenekler kazanmamış sülale reisleridir. Sonuçta sarıldıkları tek gerekçe aile/sülale itibarları olup bu gerekçeyle kendilerine itaat edilmesini ve sözlerinin dinlenmesini beklemektedirler.

Kanaatim odur ki, liderlik anlayışındaki bu saplantı nedeniyle bu grupların liderleri çatışmaya elverişli hâle gelmektedirler. Bu yüzden Suriye halkı adına rejimle barışçıl bir mücadele yöntemi geliştirmek yerine hesapta olmayan askerî bir mücadele yöntemini kolaylıkla benimsemişlerdir. Böylece cihatçılara kapılarını açmışlar, aşırılıkçı birçok hareketin ortaya çıkmasına zemin oluşturmuşlar, Suriye’deki mücadelenin veçhesini bütünüyle değiştirmişlerdir. Bu yüzden artık kimse Suriye muhalefetine ihtiyaç duydukları yardımları ulaştırmaya cesaret edemez olmuştur. Aynı sebeple geride bıraktığımız zaman içinde muhalefet cephesi yavaş yavaş güç kaybetmiş, nihayetinde enteresan iltisakları ve garip hedefleri bulunan İslami gruplar güçlenmiştir.

Suriye’de muhalif gruplar da bilinçli nesle yeryüzünde var olma fırsatı sunmamaktadır. Tüm bu grupların önemsediği bir tek konu var; daha fazla savaşçıya sahip olabilmek! Rejim uçaklarıyla halkını yok ederken muhalif gruplar da yönetimini ellerine geçirdikleri bölgelerde ülkeyi kurumları ayakta tutarak idare etme yerine halkın umudunu yok etmişlerdir.

Kanaatimce Suriye’de kısa süreli olmayan uluslararası bir vesayet yönetimine ihtiyaç bulunmaktadır. Zira sosyal dokunun tamiri ve devlet düzeninin yeniden kurulması ancak bu yolla mümkün olabilir.

Çeviri: Fethi Güngör