Her fırsatta İslam ve dolayısıyla tasavvuf düşmanlığı yapan “sol” cenah Nazım Hikmet’in gazıyla senelerdir amansız bir Şeyh Bedrettin hayranlığı gütmekte. En son duyuma göre filmini çekiyorlar. Hayranlıkları öyle böyle değil, öyle ki seneler önce solcu sözde aydın bir yazar bozuntusu Şeyh Bedrettin için “Stalin’in şeyhi” tanımını kullanmaktan çekinmiyor. İşin doğrusuna gelirsek bu düşmanlığın nedeninin Osmanlı düşmanlığı yapmak olduğu aşikâr. Kendilerince ortada Osmanlı’nın zalimliğine başkaldıran bir profil var ve canhıraş bir şekilde izinden gidiyorlar.
Acı ama gerçek şu ki Nazım Hikmet hepinizi kandırdı. Sizler aydın geçinmenize rağmen aslında ezbere konuşmayı sevdiğiniz için Şeyh Bedrettin ile ilgili de sanırım Nazım’ın eseri hariç hiçbir metin okumamışsınız. Yoksa Şeyh’in hayalinizdeki insan olmadığını anlardınız. Ciltlerce fıkıh kitabı yazan birine yoksa nasıl hayranlık besleyebilirdiniz ki? Gerici der geçerdiniz. Varidat’ı söylemiyorum, onu okusanız da anlamazsınız.
Şeyh Bedrettin ile ilgili doğru söylediğiniz tek vaka onun idam edilmesi, bu kadar. Gelelim doğrusuna. Zamanın ünlü bilginlerinden Mahmud Çelebi’den kelam eğitimi aldı. Konya’da medresede mantık eğitimi aldı. Babası ve dedesi alim, mutasavvıf ve gaziydi. Şeyh Bedreddin Mevlana Şahidi’den matematik, Seyyid Şerif Cürcani ile birlikte Mübarekşah Mantıki’den yüksek ilim ve fen tahsilini tamamladı. Başlarda tasavvufa sıcak bakmazken, Hüseyin Ahlati Hazretleri’nin bir sohbetine katıldı, Kuran’ın batıni yorumlarına hayran kaldı ve tasavvuf yoluna girdi. İmam Şafii’nin mezarına gitti, gözyaşları döktü sabahlara kadar, Allah’tan ilim istedi, dua etti. Onlarca âlimden sorularına cevap alamayan Timur, Şeyh Bedrettin’in ilmine hayran kaldı. Timur ona üç teklif sundu: Kızı ile evlenmesi, şeyhülislamı olması veya istediği bir vilayete vali olması. Şeyh, mana mülkünün sultanı olduğu için teklifleri reddetti. Daha sonra Musa Çelebi, Şeyh Bedrettin’e kadıaskerlik teklif etti. Başlarda Şeyh reddetse toplumun o günlü koşulları ve beraberinde sevenlerinin ricası, istekleri kararını değiştirtti ve kabul etti. İşler burada değişti. Musa Çelebi öldürülünce Şeyh’in kadıaskerliği düşürüldü. İlminden dolayı Çelebi Mehmet öldürtmedi, maaş bağlayarak İznik’te mecburi ikamete tabi tutuldu. Ayaklanmalar meydana geldi. Müritlerinden Börklüce ile Torlak Kemal yakalanınca oklar Şeyh Bedrettin’e döndü. Oysa Şeyh, isyanda değildi. Solcular ayaklandığını iddia etse Şeyh, devlete ayaklanmamış, sadece yasaktan dolayı hacca gidemeyince, gizlice hacca gitmeye çalışmış, devlete sadece burada karşı çıkmıştı. Ancak Şeyh iddia edildiği gibi ayaklanmadan dolayı idam edilmemişti. İdamında “kanı helal, malı haram” hükmü verilmişti. İsyancılarda bu hüküm malı da helal şeklinde verilir. Buradan onun “zındıklık” suçlamasıyla idam edildiğini anlıyoruz. Bu da bir ölçü değildir çünkü Osmanlı birçok evliyayı “zındıklık” suçlamasıyla idam etmiştir. Şeriatın kestiği parmak acımaz deyip geçelim.
Şeyh Bedrettin büyük bir ilim adamıdır. Bunu anlamak için Camiul Fusuleyn, Letaifül İşarat, Teshil, Varidat isimli eserlerine bakmak bile yeterlidir. Ciltlerce fıkıh kitabı yazmıştır. Varidat ise tam bir hakikat deryasıdır. Yazıyı Niyazi Mısri Hazretleriyle bitirelim: Muhyiddin-ü Bedrettin ettiler ihya-yı din /Derya Niyazi Füsus enharıdır varidat.
Allah sırrını mukaddes etsin…