Siyasilerin birbirlerine karşı çok ağır bir üslupla konuşmalarına alışığız. Bunun kanıksamamız ülkemizin siyasi atmosferi açısından kötü olsa da, muhalefetin özlem duyduğu 80 öncesi kadar değiliz. Çünkü darbelerin acısını iliklerine kadar hisseden halk, işittiği tüm hakaretlere rağmen itidalini korumayı biliyor.

Halk, kavga eden politikacıların ittifak yapabildiğine, düşman gibi görünen partilerin koalisyon kurabildiğine şahitlik ettiği için bunları çok önemsemez. Fakat kendine yapılan hakaretleri asla unutmaz ve sandıkta bunun hesabını sorar. Akşener ve ortaklarının unuttuğu şey bu olsa gerek.

HAKARET VE TAHRİKLE SİYASET YAPILIR MI?

Cumhurbaşkanını “tescilli katil Netanyahu’ya” benzettikten sonra, kendisinin yüzde 2, Cumhurbaşkanının ise yüzde 88 oy aldığı bir ilçede vatandaşın tepkisini hakaretler ve yanında götürdüğü “çete özentisindeki adamlarının” estirdiği terör ile karşılayan Akşener neden böylesi bir kışkırtmaya imza atar? Halkın nefretini kazanacağını düşünmez mi?

Ya da CHP’nin televizyonundaki “tehditçibaşısı” Can Ataklı neden Rize halkına “sersem, cahil” dedikten sonra, iktidara parmak sallayıp, “sizi Silivri’ye dolduracağız” der?

Vatandaşın sorduğu “ HDP ile işbirliği yaptıkları” mı yalan, yoksa Kandil onaylı kişilere “bakanlık” vaat etmeleri mi? PKK’nın siyasi sözcülerinden sürekli azar işitmeleri mi yalan, darbecilerin eskortluğunda gittikleri evlerde görev bekledikleri mi?

Hiçbir şeyi gizlenerek yapamayacak derecede iflas etmiş durumdalar. Öyleyse halkı niye tahrik ediyorlar? Bu onlara nasıl bir siyasi kazanç sağlayacak?

Seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında hiçbir şansları olmadığını biliyorlar. Çünkü 15 Temmuz gecesi Amerikan Fox Tv’de saatlerce yapılan yayında söylendiği gibi, Biden’ın kirli pazarlıklarla kurduğu ittifakları o gün mağlup oldu. Ne diyorlardı ABD emperyalizminin o propaganda bülteninde: “Bugün ya biz kazanacağız, ya da Erdoğan ve ona ümit bağlayan halklar”.

Gerçekten de söyledikleri gibi oldu. 30 yıldır karalar bağlayan Karabağ kazandı. 73 yıldır hakarete uğrayan Filistin kazandı. Yıllardır bir diktatörlüğün elinde nefesi kesilirken, terörün pençesine düşen Suriye’ye umut ışığı doğdu. Mazlum Fırat’a kalkan olduk. Afrin’in zeytin bahçelerine barış geldi.

ÖYLEYSE HEDEFLERİ NE?

Ne teker teker, ne Kandil’deki terör ağalarını sırtlayıp ittifak yaparak, ne de yıllarca birlikte milletin malına çöküp, canına kast ettikleri çetelere ümit bağlasalar da seçimler yoluyla işbaşına gelemeyeceklerini biliyorlar.

Ümit bağladıkları tek şey: Kargaşa. Bunu itiraf da ediyorlar. Cumhuriyet’teki köşesinde Işıl Özgentürk, insanları sokağa çıkarmaktan başka çareleri olmadığını söylüyor. Tıpkı Ataklı’nın iktidarın kaostan başka yolla devrilemeyeceğini söylediği gibi.

Unuttukları bir şey var: Bu millet yıllar sonra ilk defa özgürlüğün, sömürgecilerin tasallutu karşısında başı dik gezmenin nasıl olduğunu hatırladı. Kazanımlarını üç beş sefilin tehdidiyle terk eder sanıyorlarsa, yanılıyorlar.