Kendimi bildim bileli “Ramazan-ı Şerif” ayında herhangi bir Hıristiyan’ın oruç tuttuğunu duymadım, görmedim.
Keza Kurban Bayramı’nda bir Musevi’nin kurban kestiğini duymadım, görmedim.
28 Şubat sürecine denk gelen benim çocukluğumda manzara çok daha kötüydü. Mesela Ramazan Bayramına özellikle ‘şeker bayramı’ derdi devlet ve medya… ‘Bayramın mübarek olsun’ yerine “kutlu olsun” dönemiydi.
Bugüne göre; Cumhuriyet’in daha “koyu” yıllarıydı. Memleketimizde ve Müslüman coğrafyada Hıristiyanların Noel’ine telaşla katılmanın daha vahim boyutları da vardı, geçmişte.
Mesela Emniyet Müdürlüğü, ‘Sarhoşum gel’ hizmeti verirdi(!) yılbaşı gecesi içip sokaklarda sürünenlere… İnsanların köşe başlarında taşkınlık yapması, naralar atması, hatta istifra etmesi, sonunda devriye atan polis araçlarıyla evlerine bırakılmaları “hizmeti” sağlanmıştı.
Muhafazakârlara karşı zorlamalar yapılan yıllardan sonra gelinen noktada; Noel kutlamalarının giderek şekil değiştirdiği, Müslümanların şuurlu olanlarının artık sıradan bir ‘Miladî yılbaşı’ olarak gördükleri gerçeği var bugün.
Elbette yılbaşı yeni bir yıla giriştir, bir yıl dönümüdür; bir önceki yılın muhasebesini ve bir sonraki yıl için planlar yapmak normaldir.
Ama bunu bir ‘bayram’ havasında yaşamak, coşkuyla ve içkiyle, başka ritüeller ile kutlamak… İşte itirazımız bunadır.
Hatırlıyorum, geçen yıl aklı başında bir Twitter fenomeni, AVM İletişim Direktörleri’ni sırayla aramış, şöyle demişti:
“Hanımefendi iyi günler! Uluslararası Kiliseler Birliği’nden arıyorum. Bu seneki değerlendirmelerimizde sizin AVM’nizin en güzel süslenen alışveriş merkezi olduğuna karar verdik. Size ödül vermek istiyoruz. Ne zaman müsaitsiniz?”
Plaza hanımefendisi heyecanlı ve coşkulu bir tonda minnetlerini iletirken; söz konusu diyalog başka AVM’lerde de tekrarlandı. Sonunda Twitter fenomeni hep aynı cümleyle bitirdi:
“Ben bir Müslümanım. Sizin Hristiyan bayramı için bu hummalı hazırlığınızı ve Müslüman mahallesinde salyangoz satmanızı protesto ediyorum.”
Tabii bir de dönemin TRT’sinin yılbaşının değişmez aktivitesi haline getirdiği, o gün bu gün birçok televizyon kanalının da taklit ettiği ‘dansöz oynatmak, yılbaşı geceleri için özel hazırlanan eğlence programları, hiçbir millî ve dinî bayramda göremediğimiz heyecanın, yılbaşına atfedilmesi’ televizyoncuların ortalama insanımızdan ne kadar kopuk olduğunun yansımasıdır.
Bir televizyon kanalı, Erzurum’da halkın arasına karışarak, “Yılbaşı sizin için ne ifade ediyor, bu akşam ne yapacaksınız” diye sormuştu bir tarihte… VTR’deki kişilerin tamamı, en azından bize gösterdiklerinin hepsi, “Estağfurullah biz Müslümanız, nereden çıktı Noel. Kur’an-ı Kerim okuyacağız” diyorlardı, taraflarını belli etmek için.
Yılbaşı gecelerini, yılın diğer gecelerinden ‘olumsuz’ olarak ayırmak da doğru gelmiyor bana. Yani ekstra olarak ibadet yapmak da tersinden geceyi kabullenmek olabilir. Yani ‘bir önceki ve bir sonraki günden farklı olmaması’ en iyisi galiba.
Ve bir başka dram… Bugüne kadar yılbaşı büyük ikramiyesini kazanan insanların hayatları hep hüsranla bitti. İntihar edenlerden ayakkabı boyacılığı yapanlarına bir sürü örnek var, bir sürü…
Özetle sopayla kilime vururken sesini duyuramasak da derdimiz kilimi dövmek değil tozunu almaktır! Bu yüzden 31 Aralık’ı çok abartmayın, 1 Ocak’ta boşluğa düşmeyin!