Sanatçılar bir toplumun öncü birlikleridir. Milletlerin kültür hayatındaki menfi ya da müspet gelişmeler, sosyal hayatın da rotasını çizmektedir. Kültür, milletlerin oluşturduğu maddi ve manevi öğelerin tümüdür, şeklinde tanımlanır. Dolayısı ile kültür insanı da bir milletin maddi ve manevi değerleriyle donanmış, güncelin debdebesinde kaybolmayan, geçmiş ile gelecek arasında güçlü köprüler kuran insanın ismi olmalıdır.
Efendim Türkiye’nin 1839 Tanzimat Fermanıyla başlayan ve 1860 Tanzimat sanatçıları ile devam eden kültürel rotası çok önemli makas değişikliğine uğradı. Milletin kültürel genleriyle sanatçıların kültürel genleri birbiriyle hiçbir dönemde aynı noktada buluşmadı. Anadolu irfanıyla Anadolu’nun sanat camiası bir türlü buluşamadı. Zaten kültür kavramı ile sanat kavramı da hali hazırda aynı çağrışımlarda bulunmamaktadır. Kültür, eski ve yerel; sanat, yeni ve Batıcı anlayışı temsil eder oldu.
Osmanlı devletinin son dönemlerinden beri sanat işiyle ilgilenen insanların kahır ekseriyeti Batı kültür ve medeniyetini referans alan insanlar olmuştur. Bir öz eleştiri yapmak gerekirse muhafazakar ve milliyetçi kesim kültür sanat işiyle yeterince ilgilenmemiş hatta müzik, resim, tiyatro, sinema, karikatür, yazarlık gibi alanlarda menfi bir bakışa sahip olmuşlardır.
Geldiğimiz noktada Elazığ depremi vesilesiyle yine aynı tezatları yaşıyor Türk insanı. Bir yanda sahip olduğu televizyon kanalında yardım kampanyası başlatan ve 51 milyon TL yardım toplayan Acun Ilıcalı öbür yanda her sinema filmine akın ettiğimiz, deprem konusunda dilsiz ve sağır olan edilen sözüm ona komedyenler. Televizyon ekranlarını her daim meşgul eden popçular, Gezi Olaylarında en ön sırada yürüyüşe katılan sanatçılar, tiyatrocular, ressamlar, mankenler, deveyi hamuduyla götüren ve topçuluğundan çok gece hayatları ile milletin zihin dünyasını bulandıran sporcular, devletin yürüttüğü güvenlik harekatına karşı çıkmak adına imza kuyruğuna giren akademisyenler…. Liste uzayıp gidiyor.
Milliyetçi ve muhafazakâr kesim millete hizmet etme yolunda kısa ve orta vadeli çalışmalara odaklanmaktadır. Yollar, otobanlar, hastaneler, kamu binaları, kültür sanat merkezleri, toplu konut alanları, okullar her şehre en az bir üniversite yapıldı. İyi ki de yapıldı fakat üniversitelerin akademisyen kadrolarını, kültür sanat merkezlerinde sanat icra edecek tiyatrocuları, ressamları, müzisyenleri yetiştirmekte tam anlamıyla sınıfta kalındı, yorumları yapılmakta.
İçerik olarak çok beğenerek izlenen dizilerin ve sinema filmlerinin sanatçıları ne kadar oynadığı rolle bağlantılı? Amacım kısır bir eleştiri içerisinde olmak değil elbette. Amacım bu konularda problemlerin olduğunu bir kez daha gündeme getirmektir. Kamunun deprem ve sonrasındaki çok da başarılı olan sürecini bir Twitter mesajı ile itibarsızlaştıran sanatçıları ve reklam yıldızlarını gördük son birkaç günde
Milletimizin yardımlaşma duygusunu yaptıkları yorumlarla zehirlemeye çalışan popüler insanları görüyoruz. Ülke bağımsızlığı için mücadele edilen bir coğrafyada askerlerimizi işgalci olarak gösteren ve gençleri epey etkileyen sosyal medya ve sanatçı karakterlerini her gün birlikte temaşa ediyoruz. Bir deli kuyuya bir taş atıyor milyonlarca akıllı o taşı çıkarmaya çalışıyor. Yani gündemi bizler belirleyemiyoruz.
Demem o ki artık ülkemizin kültür, sanat insanlarını milli ve manevi değerlerle bütünleşen insanlardan oluşturma hedefine kilitlenilmeli. Üniversitelerin akademik kadroları milletin değerlerinin ortalamasını temsil eden insanlardan oluşturulmalı. Televizyon camiasına yerli düşüncelere sahip gençler taşınmalı, Anadolu’nun kaliteli kalemleri dikkate alınmalı, bir çalışma yaptığında o çalışmalar desteklenmeli. Artık “Bizim evin danası” anlayışı terk edilmeli. Aksi takdirde bu toraklardan beslenen fakat bu topraklara yabancı insanların etkisiyle yaşamaya mecbur bir halk oluşturulmuş olunacaktır.