Türkiye’de bir taraftan PKK, bir taraftan IŞİD ve bir taraftan da DHKP eylemleri başlar, siyaset yapıcılar zor durumda kalır ve siyasetin tıkandığı görüntüsü verilir, kamplaşmayı artıracak politikalar sonrasında 27 Mayıs’ta olduğu gibi ordu kurtarıcı rolüyle meydana inebilir mi? Bu soru ilk kez bana konferansta sorulduğunda açıkçası “hayır” dedim; ama çok güçlü ve içime sinen bir “hayır” olmadı… Özellikle de PKK yöneticisi Duran Kalkan’ın adeta orduyu göreve çağıran yaklaşımları da beni bu konuda biraz daha düşünmeye sevk etti.

Ne diyor Duran Kalkan: “Aslında bizim orduyla çatışmak gibi bir planımız yoktu. Paradigmamız, stratejimiz öyle değil. Biz yönetim sorununu çözmekle uğraşıyoruz. Demokratikleşmeyle uğraşıyoruz. Orduyu üzerimize saldırtmasaydı, ‘Bir gece de 400 hedefi vurduk’ diye övünmeseydi gerillanın orduyla çatışacağı bir durum yoktu. Orduyu kendi siyasi iktidarını korumak için kullanan, polisi bunun aleti yapan hükümetin kendisidir. Orduyu ve polisi kendi iktidarının koruma gücü olarak kullanıyor, hem de topluma karşı bunu yapıyor. Bu çatışmalara yol açtı.

Ordu, “Ben vatan koruyucusuyum” diyordu. Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. Toplum, AKP hükümeti midir? Bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır.”

Kalkan açıkça orduya AK Parti ile ayrış diyor yani “Darbe yapsan iyi olur” diyor.

Son dönemler ciddi şekilde Türkiye’de bir taraftan PKK diğer taraftan IŞID ve DHKP-C eylemleri artmaya başladı. Açıkçası bu şiddet koalisyonu beraberinde derin bir aklın da oluşmuş olduğunu gösteriyor.

Koalisyon görüşmelerinin yaşandığı ve adeta AK Parti-CHP koalisyonunun istendiği böyle bir durumda kimileri bunun koalisyona zorlama amacı olduğunu ifade etse de mesele bu kadar basit değil. Mesele siyaset zeminini tıkamak ve “askere gel gel” yapmak.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Paralel Yapı olarak damgalanan ve “düşman” tanımı içine sokulan yapı ve taraftarlarına şu soruyu soralım: Askerin iktidarı mı; yoksa Erdoğan iktidarı mı? Açıkça ve hiç düşünmeden size, askerin iktidarı, diyecekler.

Çıkalım oradan Duran Kalkan, Cemil Bayık çizgisindeki PKK hareketi ve destekçilerine soralım. Elbette ilk başta her ikisine de karşı olduklarını ifade edecekler; ama bir tercihle karşı karşıya kaldıklarında yukarıda Duran Kalkan’ın açıklamaları gibi “Ordu göreve” diyecekler

Uluslararası güçler bakımından kendi bildiğini okuyan bir Erdoğan mı; yoksa çıkarlarına teminat veren bir askeri yönetim mi? Elbette böyle bir tercihle karşı karşıya kaldıklarında Erdoğan’ı istemezler.

Ulusalcı güçlere baktığımızda ise zaten gerek Ergenekon gerekse de Balyoz meselesinden dolayı hem AK Parti hem de Fethullahçılara karşı ciddi bir kinle dolu olduğu biliniyor. Onlara göre Fethullahçılar ile önce kendileri tasfiye edildi, sonra Fethullahçılar tasfiye edilecek ve en sonunda AK Parti tasfiye edilecek. Bunu açık saçık beyan ediyorlar.

Bu yazdıklarımdan Türkiye’de ordu darbeye çok çok istekli anlamı çıkmasın. Ama Türkiye’de özellikle şiddet koalisyonunun yapmaya çalıştığı öncelikle Erdoğan’ı yerinden etmek, o olmazsa da siyasetin tıkanıklığında kendisinin zorlandığı, itildiği veya şartların oluşturulduğu durumda yönetimi almaya zorlanmak.

Türkiye’de siyaset bence aklını başına almalı ve siyasetten uzaklaşan orduyu siyasete hegemonya kurmaya zorlayacak olan bu şiddet adımını durdurmalı.

Yarın eğer bu şiddet böyle devam eder ve AK Parti ve Erdoğan’dan kurtulma hamlelerinde hırs, aklı kör ederse bir farklı sabahla uyanmamızı isteyenler o sabah kendilerinin de özgür olmadıklarını anlarlar. Ama iş işten geçmiş olur.

Bana göre; şiddet koalisyonunun, bu kadar ölümlerle bağırmasının temel sebebi Erdoğan düşmanlığında safları sıklaştırmaya çalışması ve orduyu davet etmesi. Durum bana göre açık ve net.

Yapılması gereken Türkiye’de siyasetin var gücüyle etki alanını genişletmesi ve sözünü sakınmadan söylemesi… Bunu yapamayan, şiddetle arasına mesafe koyamayan siyaset, başka arayışların oyuncağı olur ki. Bu oyun da kanlı ve kirli olur.