Kıymetli Dostlar öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyor, geçtiğimiz hafta ifa ettiğimiz Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum. Bugün sizlerle Osmanlı kültür hayatında önemli bir yere sahip olan Kurban Bayramı’nı konuşacak, bayrama nasıl hazırlanıldığını, eski bayramlarda sarayda, sokaklarda, meydanlarda neler yaşandığını konuşacağız.
Tenbihname Geleneği
OSMANLI’DA özellikle Ramazan ayının gelmesi ile ismini sıkça duyduğumuz Tenbihname geleneği Kurban Bayram’ı öncesinde de aynı hassasiyetle yaşatılırdı. Kurban Bayramı’nda insanların nelere dikkat etmeleri gerektiği padişah tarafından halka tembih edilirdi. Bayram temizliği, kurbanlıkların alımı ve satımı, kurban kesilirken dikkat edilecek hususlar tek tek bu ten bihnameler ile tebaaya bildirilir.
Bayramdan önce bayram başlardı
OSMANLI’DA bayram havası bayramdan önce hissedilmeye başlardı. As kerlere ve memurlara birer maaş ikramiye; Ayasofya, Sultanahmet, Fatih ve Süleymaniye gibi payitaht içinde bulunan camiler başta olmak üzere tüm camilerde ulemaya kürk behası ya da iftariye adı verilen hediyeler dağıtılırdı. Askerlere kuzu eti, şeker, helva ve salata verilirdi. Cezasının üçte ikisini çekmiş olan mahkûmlar suçlarına
Alna kan sürülmesi
BİR tören şeklinde kesilen ilk kurbanın ardından hane sahibi eve döner, kurban kesebil meyi nasib eden Allaha şükür için iki rekât şükür namazı kılardı. İlk kesilen kurbanın kanından evin en küçük çocuğunun alnına sürülmesi ve postunun tekkeye yollanması adettendi. Sonrasında ise asıl bayramlaşmaya geçilirdi. Kurbanların kesilmesinden sonra kahvaltılar yapılır ve hemen ardın önemlisi mezarlık ziyaretleri hiçbir zaman atlanmazdı. Neredeyse bayramın geldiği mezarlıklardan dahi anlaşılırdı diyebiliriz.
MİS GİBİ TURUNÇ REÇELİ
Kurban bayramlarında gidilen her yerde özellikle et ikram edilir ikram edilen kurban eti hiçbir zaman geri çevrilmezdi. Bu sebeple fazla miktarda tüketilen et sindirim sisteminin bozulmasına sebep olurdu. Sindirimi kolaylaştırmak adına ikram edilen etin yanında her evde mutlaka özel tariflerle hazırlanan turunç reçeli olurdu. Kurban bayramlarında her evden mis gibi turunç kokuları yayıldığından Kurban etinin yanında turunç Osmanlı’da kurban bayramının en önemli simgelerinden biriydi. Not: Yazı esnasında devamlı yanımda olan, kendi anıları ve sorduğu sorularla yazınının tamamlanması ve anlam kazanması noktasın da bana destek olan güzel yürekli iyi kalpli yeğenim Enes Şahin’e canı gönülden teşekkür ederim.
Saray’da bayram sabahı
PADİŞAHLARIN bayramın birinci günü sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesinde kılmaları adet idi. Darüssaade ağası ile Silahdar ağa ve sair padişah yakınları bayramlaşmayı burada yaparlardı. Bundan sonra padişahlar Revan Kasrı denilen daireye gider, bayram için hazırlanan saltanat elbisesini orada giyerlerdi. Bu esnada Ayasof ya Camiinde sabah namazını kılmış olan ve teşrifata katılacak kimseler, Kubbealtı denilen ve vüzeranın toplantı yeri olan mahallin civarında toplanmış olurlardı. Bu toplanmanın ardından Nakib’ül Eşraf Efendi bir dua ile bayram merasimini baş latırdı. Padişah Sadrazamın, Şeyhülislam ve Nakib’ül-Eşraf Efendinin geçişlerinde, onlara hürmeten ayağa kalkardı. Vükela ve devlet büyüklerine mahsus olan bu merasimden sonra Sipahi, Silahtar ve Dört Bölük Ağaları, ocakları halkı ile beraber tebrike katılıp
giderlerdi. Bayram tebrikleri bu surette geçtikten sonra Padişah bayram namazına gitmek üzere üstünü değiştirerek bayram namazına hazırlanırdı.
Padişahların Bayram Namazı için saraydan çıkıp camiye gitmeleri de büyük törenlerle gerçekleşirdi. Gidilecek camiyi bayramdan önce
padişahın kendisi seçerdi. Bu cami genellikle Ayasofya veya Sultan Ahmet Camilerinden biri olurdu. Devrin padişahı için “Saya
Ocağı” adı verilen özel koçlar yetiştirilir, padişaha sunulacak kurbanların beslenmesi, yetiştirilmesi ve kesimleriyle saya neferleri ilgilenirdi.
Padişah, yaklaşık 40 kurbanlığın bulunduğu yere gider ve kendisi için hususi olarak hazırlanan kurbanlardan birini seçerek büyük bir merasimle ilk kurbanı kendisi keserdi. Saraydaki kurban kesimi için özellikle Sakız koçu tercih edilirdi. Çünkü çok daha
lezzetli ve padişahın damağına yaraşır bir lezzeti vardı. Kesilen kurbanların birçoğu öğrenciler için medreselere, kalan diğer kısımları da ihtiyacı olan herkese dağıtılırdı.
'İBB’den açıklama bekliyorum!'
1902 yılında Sultan 2’nci Abdülhamid tarafından Beşiktaş Yıldız’da Hamidiye Su kaynağı üzerinde bulunan güzergâhta yaptırılan Hamidiye Çeşmesi İBB tarafından yapılan son restorasyonun ardından bizleri adeta şaşkına çevirdi… 2013 yılında kendini bilmez bir grup tarafından saldırıya uğrayan ve tuğrasına zarar verilen çeşmede yapılan restorasyonun ardından Sultan Abdülhamid Han’ın tuğrasının
bulunduğu kısım tamamen görmezden gelindi. Bakın silindi demiyorum özellikle görmezden gelindi diyorum. Çünkü burada yine durumu savunmaya çalışan bir takım kendini bilmezler “zaten çeşmede tuğra yoktu.” gibi aklın ve mantığın kabul etmeyeceği cümleler kurmaktan utanmıyorlar. Restorasyon bulunduğu halini temizlemek yani bir yıkıma cilalama çalışması değildir.
Restorasyon tecrübe, bilgi ve kapsamlı araştırma isteyen bir iştir. Eserin bulunduğu son durum değil yapıldığı günkü şartlarda aslına uygun olarak yenilenmesidir. Burada iyi niyetli düşünerek bu yenileme çalışmasını yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkililerine gerçekten sormak istiyorum bu iş bilmeden mi yaptınız yoksa gerçekten Osmanlı’ya, Sultan Abdülhamid Han’a olan düşmanlığınız mı size bunu yaptırdı? Kurnasını dahi aslına uygun olarak restore ettiğiniz bu çeşmeyi yaptıran kişinin tuğrasını neden görmezden geldiniz?