Hiç kimse kendini kandırmasın, şu an oluşan şartlar 1990’ların Türkiye’sine yani “Eski Türkiye’ye” gidişin işaretleri… Kim haklı kim haksız, kim başlattı kim ne yaptı sorularının ötesinde yaşadığımız budur…

Bir akıl tutulması yaşıyoruz ve toplum olarak da aslında bazen hırsımızın, aklımızın önüne nasıl geçtiğine şahit oluyoruz… Şiddetle çözülmez dediğimiz bir meseleyi şiddetle çözeceğimizi iddia ediyoruz. Dün söylediklerimizi bugün aman örgütümüz kızmasın, aman partimiz kızmasın, ama o olmasın bu olmasın diyerek inkâr ediyoruz ve ölümlerden barış kuleleri inşa edeceğimize inandırılıyoruz…

“Oyun oynanıyor” diyorlar; ama neden o oyunları boşa çıkarmak için ellerin tetikten çekilmediğini PKK’ya soramıyoruz, sorsak da cevap alamıyoruz,anında ya IŞİD’çi, ya MİT’çi ya da havuz medyası olarak damgalanıyoruz…

Hükümete dönüp, PKK silahı bırakmasa, insan öldürmeye devam etse siz, şu ana kadar çok hayati değişiklikler yaptınız. Tam işin sonuna gelecekken kala kala 2-3 hayati değişikliği niye yapmıyorsunuz dediğimizde, “Ya kripto ya paralelci ya da Kürtçü” ilan ediliyoruz.

Kimse kendi politikasına laf söyleyecek birini istemiyor. Hakikati söyleyenlerin aidiyet duygularına bakılıyor. Oysa hakikat hakikattir, kim söylerse söylesin yol göstericiyse ciddiye alınmalıdır…

Herkes oyununu oynuyor, ölümler üzerinde kimse biz şurada yanlış yapmış olabiliriz derdinde değil. Sivil toplum kurumlarının bir kısmı bu mesele üzerinden inisiyatif alıyor; ama hakikatten uzak sadece kendi konumları için kendi menfaatleri doğrultusunda doğrular üretiyor, bu tür politikalardan çözüm üretilmeye çalışılıyor. Herkes kendi kurumunu bir yerin arka bahçesi yapma derdinde.

Haksızlık kimden kime karşı gelirse gelsin hepsine karşı çıkmakla yükümlüyüz. Haberleri emanet kavramı içerisinde değerlendirip öyle yerine ulaştırmakla yükümlü değil miyiz? Ne zamandan beri dezenformasyonlar bizim politikaya yarıyorsa “helal” olmaya başladı, ne zamandan beri göz göre yalanlar meşrulaştı.

Gerçeği bize haykıracak, bize önce hakkı teslim edecek, sonrada eleştirecek sağduyulu insanlara ihtiyacımız var. Futbol maçı izler gibi, takım tutar gibi politikaları destekleyerek bir yere varamayız. Bize PKK’nın yüzüne de hükümetin yüzüne de yanlışlarını ifade edecek, art niyetli olmayan insanların sesi lazım! Dakikada bir fikir değiştirenler değil.

Ülkeye yazık oluyor, bu ölümler üzerinden gelecek koltukların, makamların, üretilecek siyasetin kalıcı olma şansı yok. Selahaddin Eyyubi gibi, Ömer Bin Abdülaziz gibi en güçlü olduğumuz dönemlerde adaleti dağıtırsak kalıcı bir iz bırakmış oluruz.

Düne kadar Erdoğan için “Bavê Kurdan/ Kürtlerin Babası” diyenler onu bugün hain ilan ediyor. Düne kadar Çözüm Süreci’nde Öcalan’ı yere göğe sığdırmayanlar, bugün ona saldırıyor. Böyle olmaz, bundan vazgeçmek lazım.

Devlet devletliliğini yapar, acziyet içinde kalmaz, bir taraftan sürecini yönetir diğer taraftan vatandaşının güvenliği için her türlü tedbiri alır. PKK silah patlattığı zaman hiç kimse buna haklı bir gerekçe üretemez, üretmemeli.

Erdoğan’a düşman olabilirsiniz, sevmeyebilirsiniz… Ama Erdoğan’a karşı sevginiz veya nefretiniz, hakikatleri söylemenize engel olmamalı…

Gelin ölümleri destekleyecek her türlü politikadan, söylemden uzak durun. Algı operasyonları ölümleri geri getirmiyor, hakikatleri söylememeniz onların gerçekliliğini değiştirmiyor. Gelin elinizi vicdanınıza koyun ve “Nerede yanlış yapıyoruz?” sorusunu kendinize bir sorun…

Nevzat Çiçek