Düşman üretme merkezi (DÜM) NATO, düşman konseptini değiştirdi. Yeni düşman görünürde Çin fakat aslında İslam. Doğrudan bunu deklare edemediler çünkü kendi icat ettikleri terör ahtapotunun bir gün başlarına musallat olmasından korktular. Ya da dünya kamuoyunun dikkatini görünür düşmanla mücadeleye çevirirken ‘gerçek düşman’la daha etkin savaşabilmenin planlarını yaptılar.
Son yıllarda İslam meydan okuyor. Hem de kurguladıkları demokrasiye karşı ciddi bir meydan okuma…
Libya’da, Mısır’da, Bosna-Hersek’te, Türkiye’de…
Dünyanın neresinde olursa olsun yavaş ama akıllıca bir ilerleme gözleniyor.
Bu gelişmeyi gördükleri için ellerini çabuk tutmaya çalışıyorlar.
Nasıl mı?
Camisiz ve namazsız Mesnevi kitaplarıyla…
Kiliseye dönüştürülmeye çalışılan camilerle…
Birçoğu sonradan uydurulmuş menkıbeleri ekran ekran dolaşarak anlatan hocalarla…
Mürşide, ‘yaşam koçu’ sıfatı takılarak filan…
İsmet Özel, “merak bir devrimcinin hazırlığıdır” der.
Merakları törpüleyerek devrimi geciktirmeye çalışıyorlar.
Vekalet ve mülkiyet savaşları üreterek ters köşe yaptırıyorlar. Ve çoğu zaman başarılı da oluyorlar.
Nizamülmülk’ü (Ebu Ali Kıvamuddin Hasan bin Ali bin İshak et-Tûsî-1018 / 1092) bilirsiniz. Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri ve “Siyâsetnâme” adlı çağlar üstü eserin sahibi. Alparslan ve Melikşah’ın hocası…
“Siyasetnâme”yi yazdığında bugün bize hap gibi yutturulan, Batı demokrasisinin temelini oluşturan metinlerin birçoğu yoktu.
Örneğin…
Bugün Türkiye’de çok satanlar listesinde olan Eflatun’un “Devlet”inde -William Ebenstein’in ifadesiyle- “Bariz bir şekilde demokratik olmayan ve doğrudan doğruya antidemokratik olan birçok şey vardır.”
İşte biz, yükselen yeni Batı değerlerine -aslında buna değer dememek lazım- ve yeni düşman tanımına karşı, yeni vaziyet/ler almak durumundayız.
Yeni durumla mücadele etmek içinse Çiçero, Dante, Aristoteles, Bodin, Hobbes, Locke, Rousseau, Bentham yerine…
Nizamülmülk, Fahreddin Er-Razi, kısmen İbn-i Sina, Farabi, yine kısmen Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Topçu, İdris Küçükömer, Şerif Mardin vb isimleri referans almalıyız.
Dünyanın neresine giderseniz gidin ahlak ve adalet terazisi ya bozulmuş veya sadece istenildiği zaman doğruyu gösterir hale gelmiştir.
Nizamülmülk, çağları aşan “Siyasetnâme”sinde “Devlet işlerinde vazife yapanlar, iyi ya da kötü olabilirler. Halk, iyileri hayırla anarken kötüleri nefretle yâd eder. Sevilen bir devlet adamı olmak varken, arkasından kin duyulan biri olmak akıllı kimsenin yapacağı iş değildir. Zira makam mevki geçicidir, kalıcı olan insanlık ve hayırseverliktir” der. Mesajı evrenseldir. Yani yeni düşman tanımı yapanlar, bu tarife uygun politika üretenler ve uygulayanlar için aynı ölçüyü kullanır.
“Devlet adamı zulmetmemeli, zulmetmiyorsa bile vazifelendirdiği adamların zulmedip etmediğini bilmelidir. Yoksa mazlumların ettiği ah, eninde sonunda dönüp kendisini bulacaktır” derken de aynı dikkati taşımaktadır.
Dünya üzerinden merhamet çekildi…
İnsanlığın kaderi “taş kalpli” devlet adamlarının iki dudağı arasında. Dolayısıyla bugün yaşanan bu şaşkınlığın sebebi de merhametsizlik.
Merhametsiz bir yöneticide adalet olmaz. Adaletsizlikle hükmeden bir devlet büyüğü düşmanının veya rakibinin değirmenine su taşır.
NATO eliyle kurgulanan ve hemen uygulamaya konulan bu ‘zehirli doktrin’ yeni bir ırkçılığın ve emperyalizmin başlangıç tarihidir aynı zamanda…
Çünkü oyun kurucular, gerilim ve zıtlaşma olmazsa, kendi varlıklarının bir anlamı olmayacağını ve hatta uygulamalarının tartışmaya açık olacağını çok iyi bilirler. Onlara göre -tıpkı İtalyan faşist diktatör Mussolini gibi- “sürekli barış ne mümkündür ne de yararlı bir şeydir.”
Sözün özü…
Korkulu rüya görmektense uyanık yatmak daha evlâdır…