Geçtiğimiz günlerde dost meclisinde; Allah’ın bu alemi, Peygamberimiz (sav)’in ibadeti için yarattığını ve ahiret alemini de yine Peygamberimiz (sav)’in bekâ, likâ ve ebede olan ihtiyaç ve duası için halk ettiğini, ifade etmiştim.
Arkadaşlarımdan biri de “Peygamberimiz (sav)’i de yaratan Allah’dır. Peki tabiri yerindeyse; O’nun ne gibi bir özelliği vardı da, Allah bu alemi, Peygamber Efendimiz (sav)’in ibadeti için yaratsın?..” şeklinde bir soru yöneltti şahsıma
“Peygamberimiz (sav)’in en büyük özelliği, hiçbir özelliğinin olmamasıdır. İşte bundan dolayıdır ki Cenab-ı Hakk’ın bin bir esmasına ve sıfatına, en cami ve en geniş bir ayine olmuştur…” şeklinde cevap verdim arkadaşıma.
“Bir ayinenin kendisinde bir özellik veya renk varsa, karşısındakini olduğu gibi, asla tam ve net gösteremez. İşte şahsında bir özellik ve meziyet bulunduğunu iddia eden kişi de Allah’ın esma ve sıfatına tam ayinedarlık yapamaz...” diyerek de cevabımı destekledim.
MABUDUN ULÛHİYETİNE, İBADETLE MUKABELEDE BULUNDU
Yukarıda bahsettiklerimle, bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum. Kendisinde bir meziyet (!) ve hüner (!) bulunduğunu iddia ederek, “enaniyet”ine ve “benliğine” itimad eden kişiler, Nemrut, Firavun ve Ebu Cehil gibi “lainler”i netice vermiştir.
Kendisinde tecelli eden bütün meziyet ve hüneri Allah’dan bilen, mahiyetinin sadece “acz”, “fakr” ve “kusur”dan müteşekkil olduğunu ilan eden ve tek derdi “şerikten mukaddes”, “kusurdan müberra” olan bir zata “iman” etmek ve “ibadet” yapmak olan, tabiri yerindeyse “sıfır noktası”nda bulunan ve tecelliyat-ı esma ile var olan Peygamberimiz (sav)’in ayine-i ruhu ise, Cenab-ı Hakk’ın bütün esma ve sıfatını tam göstermiş ki; Bu sebeple vacib-ül vücûd olan mabudun ulûhiyetine karşı, ibadetle mukabelede bulunmuştur.
Bu da demek oluyor ki; Ulûhiyet-i ilahi, ubûdiyet-i Muhammed-i (sav) iktiza eder.
KAİNAT İNSAN İÇİN, İNSAN DA İBADET İÇİN YARATILDI…
“Peygamberimiz (sav) olmasaydı, Allah bu alem-i yaratır mıydı?” şeklinde bir sualle karşılaşacak olursak; Peygamber Efendimiz (sav)’in bizlere bildirdiği bir hadis-i kutside, Cenab-ı Hakk’ın “Yâ Muhammed! Sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.”[1] ifadelerini hatırlatmamız yeterli olacaktır. Bir de üstüne ayet-i Kerime’de buyrulan “Ey Resûlüm! De ki; eğer duâ ve ibâdetiniz olmasaydı, ne ehemmiyetiniz olurdu?”[2] hakikatini de ilave edersek,“Cenâb-ı Hakk, kâinatı insan-ı kamil olan Peygamberimiz (sav) için; Peygamberimiz (sav)’i de ibadet için yaratmıştır.” sözleri dökülecek dilimizden.
Hem bu ayetin diğer manası; İnsanın ibadeti olmazsa, insanın yaradılışı abes ve hikmetsiz olacaktı. Dolayısıyla kainatın yaratılmasının da bir manası olmayacaktı. İnsanın ibadeti ise, ancak Resul-i Ekrem (sav)’ın ve avaneleri olan diğer peygamberlerin, resul olarak gönderilmelerine ve beşere nasıl ibadet edileceğini öğretmelerine mütevakkıftır.
O hâlde denilebilir ki; eğer Resul-i Ekrem (sav) ve avaneleri olan peygamberler olmasaydı, beşer, Cenâb-ı Hakk’ı, hakkıyla tanımayacak ve dolayısıyla îmân ve ibâdet edemeyeceklerdi. Demek kâinâtın yaratılması da, abes olacaktı. Sâni-i Hakîm de abes ve israftan münezzeh olduğu için, kâinâtı ve insanı yaratmayacaktı.
Evet, mezkur hakikatten dolayı yukarıdaki Kudsî Hadîs’in ayn-ı hak ve hakikat olduğu, bedaheten anlaşılmış oluyor.
Selam ve dua ile
Fiemanillah
[1] Mesnevî-i Nûriyye, Reşhalar, 5. Reşha, s. 22. Aliyyü’l-Kárî, Şerhü’ş-Şifâ,1/6. Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/164.
[2] Furkán, 25:77.