Son yıllarda Ramazan ve Kurban Bayramlarında sınırın sıfır noktasında, gökleri delen dağların zirvesinde komutanlarının imametinde Mehmetçiğin kıldığı bayram namazları milletin teveccühüne mazhar oluyor. Devletin her kurumu milletin değerleriyle barışıyor, bütünleşiyor. Devlet ve milleti bir kılan bu güzel gelişmelerin medyada yer almasına ilginç tepkiler de gelmiyor değil.

Onlardan biri gazeteci İsmail Saymaz’ın “İktidar yanlısı basında bayram namazı kılan asker fotoğrafları öne çıkarılıyor. Türk Ordusu’nda hiçbir zaman ibadet yasaklanmadı” iddiası askerde kıldığı namazdan, tuttuğu oruçtan dolayı başına gelmeyen kalmayan mağdurların haklı tepkisine sebep oldu.

Köşeye sıkışan Saymaz, Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’a sorar: “Ahmet Paşam görev yaptığımız dönemde örtülü kadınlarımız kışlalara giremiyor; askerlerimiz namaz kılamıyor ve oruç tutamıyor muydu?”

Ahmet Yavuz ise “Kışlalarda başörtüsüne karşı hiçbir kısıtlama olmadı. Türbana karşı olduğu zamanlar oldu. Kimsenin namazına, orucuna asla karışılmadı. Atılanların da hemen hepsi ya tarikat ya da cemaat üyesiydi. Ülke abartıya teslim oldu” cevabıyla İsmail’in tespitine tüy diker.

Binlerce askerin ibadetlerinden dolayı fişlendiği ve angarya işlere koşulduğu, yüzlerce subay ve astsubayın inancından dolayı TSK’dan ihraç edildiği, binlerce başörtülünün her türlü çileyi yaşadığı 28 Şubat sürecini görmezden gelen bu sözlerle aklımızla, vicdanımızla dalga geçiyorlar.

Yaşanan o tarifsiz acılardan sadece birini hatırlatalım, belki utanırlar. Daha 33 yaşındayken 1999’da YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilen 5 çocuk babası Mehmet Arslan’a kulak verelim.

Görev yaptığım Ankara Kara Havacılık Okulun’da eşi başörtülü 59 kişi vardı. Bu 59 kişinin de 50’si (şimdi görüyorum ki hep FETÖ’cüymüş) eşlerinin başlarını açtılar, namazlarını bıraktılar. Okul Komutanı Armağan Paşa beni odasına çağırdı. Benim gözlerimin içine bakarak, ‘Mehmet Başçavuşum, yenge başını açacak. Buraya gelecek, karşıma oturacak, ben ona kahve ısmarlayacağım. Eğer buraya gelmezse senin defterini dürerim’ dedi. Bunun üzerine ben eşime durumu izah ettim. Kabul etmedi, ‘Atarlarsa atsınlar’ dedi. Atıldık, sonrasında nakliyecilik yapmaya başladım. Baktım olmadı, sağda solda bakkallık yaptım. O da olmadı yani hayatımız hep böyle sıkıntıyla geçti.”

Eşlerinin başını açan, namazlarını terk eden, balolarda en önde içki kadehlerini ellerine alan FETÖ’cü askerlere dokunulmazken, inancının gereği olarak eşinin başörtüsüne, namazına sahip çıkan bu vatanın gerçek evlatları Mehmet Arslanlar ise ihraç edildi.

Başkan Erdoğan liderliğinde atılan adımlarla o kötü günler çok şükür geride kaldı. Başörtüsü yasağı kaldırıldı. Haksız yere ihraç edilen askerlerimizin özlük hakları geri iade edildi. 28 Şubat’tan bugüne kalan tek yaramız ise inancından dolayı 26 yıldır zindanlarda alıkonulan mahkumlardır. Bu kardeşlerimize hak ettikleri adaleti vermediğimiz sürece 28 Şubat’ın karanlık izlerini bu topraklardan silemeyeceğiz.