242 yıllık geçmişi, 9 milyon kilometre toprağı ile dünyayı sömürmeyi güçten sayan Amerika, işgalde sınır tanımıyor.

Varlığını katliamlara borçlu olan ABD, Kızılderili soykırımı ile başladığı büyük güç serüvenini son yüzyılda terör örgütleri ile devam ettiriyor.

Yerleştiği topraklarda yerlilerin kafatasını yüzerken, şimdi, FETÖ, DAEŞ, PKK, YPG vb. örgütlerle uzak coğrafyalara uzanıp insan katliamını “Müslüman” soykırımı üzerinden sürdürüyor.

Afganistan, Suriye, Yemen, Irak, Filistin, Mısır’da her gün yüzlerce Müslüman, ABD’nin destekleri ile o veya bu sebeple öldürülüyor.

Katliamla, sömürgeyle, kölelikle, misyonerlikle dünya hâkimiyetine soyunan ABD, uzak coğrafyaların canına, malına, inancına, doğal kaynaklarına, ekonomisine, kültürüne, insan gücüne hatta kavramlarına cüretkâr bir biçimde hükmediyor. Hükmünü ise, toprak, zihin, ticaret, kültür işgalleri ile gerçekleştiriyor.

Hüküm hâkimiyete muhtaçtır gerçeğini pratize eden ABD,  gücünü, kurum ve kuruluşları aracılığı ile uluslararası yasalarını dünyaya dikte ederken öte yandan savaşı ve öldürmeyi sermaye olarak kabul ediyor. Demokrasi ve özgürlük söylemleri ile vitrinde arz-ı endam eylerken, dünyanın dört bir tarafına uzanıp savaş tacirliği yapıyor.

Ekonomisinin büyük kısmını, kural dışı dolar basımı, silah ticareti, uyuşturucu servisi, sinema sektörüne borçlu olan ABD, yükselişe geçmiş, farkındalığını kazanmış ülke ve halklar üzerinde illegal teorilerini pratiğe dönüştürmekteki cesareti ile vurdumduymaz milletler sayesinde yürürlükte tutabiliyor.

Evet, evlerimizin başköşesinde televizyonlarımızda Hollywood filmleriyle zihinlerimiz, markalarıyla ekonomimiz, terör örgütleriyle şehitlerimiz, uzun soluklu stratejik planlarıyla vatanımız ABD’nin gücüne güç katmak için verimli bir zemin oluşturuyor.

Her hakkı mahfuz kabul eden, insan kanından, medeniyetlerin kültüründen, işgalden beslenen bu güce dur demedikçe içimize yerleştirilen ihanet çetelerini maşa olarak kullanacak bu cani güç, hedefine kan gölünde kulaç atarak ulaşacaktır.

Bildiğimiz fakat ihmale yeltendiğimiz bu gerçeklere pek çoğumuz hakim. Ancak söylemek, söylenmek yerine uygulama ve tedbir geliştirme noktasında gayet zayıf reflekslere sahibiz.

Son günlerde şahidi olduğumuz, “ABD’nin stratejik dolar atağı” bizim için artık bir farkındalık uyarısı olmalı diye düşünüyorum.

“Doların hali ne olacak, daha ne kadar yükselecek, ekonomi çöküyor mu?” gibi menfaat sorularımızı ikinci plana alıp “Vatanımızın bütünlüğü, insanımızın birliği, hürriyetimizin devamı, devletimizin bekası doğal kaynaklarımızın idamesi, yerli üretimin inkişafı nasıl olmalı…” gibi ferdi değil, milli kaygılara odaklanmamız gerekiyor. Ki, biraz rahatımızı bozup komplekslerimizden, özentilerimizden, heveslerimizden arınabilelim…

ABD’nin piyasalarımıza sürdüğü her markanın çok daha kaliteli muadilleri olduğu malum. Öyleyse o markalara ihtiyacımızın karşılığı olduğundan değil, komplekslerimizi telafi, kimliğimize ekstra yeti yüklemek için talip oluyoruz demektir.

Etnik desenlerden üretilmiş bir çanta kullanabilecekken, böylece, hem daha ekonomik hem kültür taşıyıcılığını icra edebilecekken en ucuzu 200 tl., en pahalısında sınır tanımayan marka çantalara teveccühten utanç duymamız gerekiyor.

Yerli bir mekanda, Türk kahvemizi yudumlarken, Starbucks’ın bomboş olduğunu seyredip gururlanmamız gerekiyor.

İzmir köfte yerken, McDonald’sın sinek avlamasını seyredip av olmak değil avcı olmak için kolları sıvamamız gerekiyor.

Türkçe, mertçe, komplekslerimizden arınarak adımlarsak hayatı küstah ABD’nin stratejilerine galebe çalabiliriz!

El mi yaman, bey mi yaman dedirtme zamanıdır şimdi. Çünkü biz, 250 yıllık katliamlarla dolu geçmişe sahip ABD’ye 1071 den bu yana 1000 yıllık şanlı tarihimiz ve birikimlerimizle had bildirecek yeterlilikteyiz!

—————

Not: Geçen hafta kaleme aldığım yazımda yer alan büyüklerimizin tavsiyesi olan “Rızkın %99’u ticarettedir.” ifadesini sehven Hadis-i Şerif olarak belirtmiş olmam bir gaflettir. Uydurma hadis furyasına katkıda bulunmaktan Rabbe sığınıyor, uyaran okurlarımıza kalbi teşekkürlerimi sunuyorum!