Bir zamanlar Haçlı olarak nitelendirdiğimiz, Çanakkale Savaşı’nda ise yedi düvel dediğimiz, Kurtuluş savaşında İngiliz, Fransız, İtalyan, yunan işgalci diye nitelendirdiğimiz Batı âlemiyle Cumhuriyeti kurduktan sonra dost olacağımızı zannetmiştik.

O süreçte dost dediklerimiz bizi bilim ve teknolojiyle uçuracaklardı ama bilim yerine elimize kanunlarını, değerlerini, kültürlerini verdiler. Buna da çağdaş uygarlık seviyesi dediler. Sonra para verdiler, makine verdiler, siz de yedek parçayı ucuza üretin, bize verin, ham maddeyi işlemeyin bize verin, tarım ürünlerini işlemenize gerek yok bize verin dediler.

Bizden aldıklarını kat be kat üstüne koyarak mamul madde olarak bize sattılar. Paranız yoksa merak etmeyin dediler IMF’yi, Dünya Bankasını yollayıp üstüne üstlük parayı faiziyle veririz ama dediklerimiz yaparsanız, dediler.

İç politikamıza karıştılar, dış politikamızı belirlediler. Ekonomimize, paramızın değerine, altınımıza, borsamıza velhasıl her şeyimize karıştılar. İşlerine gelmeyen bakan oldu mu indirdiler, başbakan oldu mu astılar, zehirlediler. Bunu yaparken de yüzümüze güldüler, biz kimsenin iç işlerine karışmayız dediler, demokratik yollarla gelen iktidarların yanındayız dediler ama içerdeki maşalarını hep kullandılar.

Başta Almanlar olmak üzere ülkemizdeki birçok STK’nın hamisi oldular. Birçok strateji kuruluşlarına parasal destek sağladılar, araştırma yaptırıyoruz diye bilim insanlarına maaş verdiler, medya organları kurdular, kurdurdular. Gazeteleri oldu, gazetecileri oldu. Kitap yazdırdılar, yazı yazdırdılar. Film yaptırdılar, dizi çektirdiler. Hülasa iliklerimize kadar işlediler, her tarafımızı sardılar.

Menfaatlerine dokunduğunda eylem yaptırdılar. Gezi olaylarının en büyük destekçisi oldular. Ama dedim ya kendileri hiç ortalarda gözükmediler. Yüzümüze hep güldüler. Sizi Avrupa Birliğine alacağız deyip yıllarca bizi oyaladılar. Ancak ne zaman ki 15 Temmuz oldu, ülke büyük bir felaketten döndü ve içimizdeki hainler tek tek deşifre oldu. Yakalananlar yakalandı, kaçanlar kaçtı. Devlet büyük bir kararlılıkla FETÖ’nün ve PKK’nın üstüne üstüne gitti ve maşalar kendini ele verdi, Batı havlayan köpeklerini bir bir kaybetti.

İşte o zaman asıl gerçek ortaya çıktı ve içerdeki maşalarını kaybeden ve iç destekten mahrum kalan Avrupa bu sefer de alenen savaşa başladı ve Türkiye’ye karşı her türlü yaptırımı yapmaya başladı. İlişkileri gerginleştirip Türk insanını kendi cumhurbaşkanına ve devletine karşı, Türkiye Erdoğan oldukça yalnız kalacaktır, algısı oluşturmanın peşine düştü.

Şimdi bakıyorsunuz en yakınınızdan milli duygularına sahip bazı insanlar bile gaflet içerisine düşmüş, bizim etimiz, budumuz ne ki onlara kafa tutuyoruz. Onlar çok güçlü veya bizim ekonomimizi batırırlarsa ne olur halimiz, demeye başladılar.

Takke düşmüş, kel görünmüştür. Batılı düşmanlarımız gerçek yüzünü bir defa göstermiştir. Onların derdi; Erdoğan’sız Türkiye’dir ama milletimizin kararlığı ve meydanların dili göstermektedir ki; 16 Nisan dostumuza bayram, düşmanımıza hüsran olacaktır…