20 yıllık dikta yönetimi döneminde “Paralı köpekler” gibi hakaretlere maruz kalmış, tribünlerde bölünmüş ve neredeyse birbirine düşman olmuş koca Fenerbahçe taraftarı, mayıs ayından beri yaşadığı rüyanın, kâbusa dönüşmesiyle hayal kırıklığı yaşıyor.

Oturmuş takımın, her şeyini bilen teknik direktörü Aykut Kocaman’ın gitmesi için yönetime baskı yapan ve bunu da başaran Fenerbahçeliler, mevcut tablodaki sorumluluğu üzerine alıyor mu?

Elbette ki hayır!

Onlar normal olarak iyi futbol, güzel sonuç bekliyorlar ama yöntemlerinde çok ama çok yanlış bir durum var.

Sürekli olarak yönetime baskı yaparak istediğini almaya çalışmak yönetimi de hata ve hatalara sürükleyecek ve taraftarın beklediği “İyi futbol, güzel sonuç” hiçbir zaman ortaya çıkmayacak.

“Sen kâhin misin?” derseniz, elbette değilim ama işlerin nasıl yürüdüğünü, yoğun baskı altında nasıl hatalı ve telafisi zor kararlar alındığını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.

Taraftar baskısıyla Kocaman gitti, Kocaman’ın Hollandalı versiyonu Cocu geldi. Cocu’yu geldiği gün alkışlayan taraftar üçüncü haftanın sonunda ortaya çıkan tablo karşısında hiç de memnun olmadı.

Zira Cocu istenen bir adam değildi ama Kocaman’dan daha iyi olacağı umuluyordu.

Taraftar, sanırım kulüp yönetimi üzerinde baskı yapma işini biraz abarttı.

Çirkin bir şımarıklığa doğru gidiyor mesele. Mızıkçılık yapmaya başladı.

Aziz Yıldırım döneminde olsa, sesini çıkaramayacak olanlar hep bir ağızdan, henüz yedinci haftada “Yönetim yapamıyor” demeye başladı. Ali Koç’u savunacak değilim. Bilmem kimin dehşetli planının bir parçasıymış; şöyleymiş, böyleymiş ilgilenmiyorum. Şu an olanlarla ilgili bu yazı.

Yedinci haftada “Olmadık takımlardan 3 gol yiyerek dönen takıma öfke duymak” olabilir, “Kötü oyuna tepki göstermek” kabul edilebilir. “Bazı oyuncuları takımda görmek istememek” anlaşılabilir, “Hoca değişsin, bununla olmuyor” demek makul karşılanabilir, ama sürekli olarak şikâyet edip, baskı kurup yöneticileri hataya sürüklemek kabul edilebilir değil.

Sezon gitse ne olur?

Yeni yapılanmalar sancılı olur. Neredeyse milyar dolar borç yükünün altında kalmış bir kulübü her alanda başarıyla yönetmek kolay mı zannediyoruz?

20 yıllık kötü yönetimin faturasını ödemeye talip olan bir yönetime bu şımarıklığı mı reva görüyoruz?

Evet, Ali Koç bütün bunları düzelteceği vaadiyle gelmiş olabilir. Evet, “Madem yönetemeyecekti neden bu göreve talip oldu?” denilebilir.

Ama daha ligin 3’üncü haftasında şikâyetler, 7’nci haftasında “Yeni hoca” talepleri gelince yönetimin de elini kolunu bağlamış olmuyor muyuz?

Geçen yıl kötü oynadığı söylenen takım neredeyse tamamen değişmiş. Şampiyonlar Ligi’nden elenmenin verdiği şokla acele transferler yapılmış.

Neden?

Taraftar baskısıyla karşı karşıya kalınmamak için.

Evet, kombineler alıyoruz.

Evet, hemen her sene yenilenen formaları kapış kapış tüketiyoruz.

Evet, kulübe maddi anlamda çok büyük bir katkı sağlıyoruz.

Evet, bütün bu yaptıklarınız karşısında başarı görme gibi bir hakkımız var.

Ama şımarıklık etmeye hakkımız yok.

Tribünden görülen tabloyu, kulübü yönetenler görmüyor mu?

Zaten yapılması gerekenlerin neler olduğunu bilmiyor mu?

Neden sürekli tepki göstererek acele etmeye daha büyük hatalar yapmaya zorluyoruz ki?

Nihayetinde Ersun Yanal geldi. Bir kısım oldukça memnun, bir kısım ise çok öfkeli.

Beklenti büyük.

Ersun Yanal şapkadan tavşan çıkaracak değil. Ona bari biraz zaman verin.

Değişimler sancılı olur. Bu sezon olan oldu ayrık yeni sezonun hazırlıklarını şimdiden düşünmek lazım.

Bir bebeğin gelişim süresi bile aylarca sürüyorken, birbiri ile ilk defa oynamaya başlayan adamların birkaç hafta içerisinde nasıl takım olmasını bekliyoruz? (ki mayısta göreve gelen bir yönetimin yeni transferleri kampa yetiştirememesi zaten olağan bir durum.)

Anlıyorum 20 yıllık tek adam baskısının ardından taraftara söz hakkı tanıyan bir yönetim oldukça hoş bir durum ama bu suistimal ediliyor gibi. Haksız mıyım?