“İBB 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında Mustafa Kemal’i anlatan Pınar Ayhan’a 320 Bin TL ödedi.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘fikri iktidar’ özeleştirisine ilişkin yazımı tamamladığım sıralarda düştü bu haber önüme.
Tam yerine rast gelince giriş cümlesi yaptım.
Bu haber, AK Parti’nin fikri iktidarı niçin tesis edemediğinin ve yüzde 25’lik CHP’nin nasıl hala varlığını sürdürüyor oluşunun özeti gibi.
CHP, dibinde seyreltilebilir özütünün kalıntıları kalmış konsantre bir Kemalizm şişesi durumunda artık.
Bu yüzden Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına, 10 Kasım anmalarına iki hafta önceden başlayıp tüm bütçelerini beslendikleri tek kaynak olan Kemalizm’i yeniden diriltebilmek için harcıyorlar.
Ne kadar Kemalizm soslu sanat sepet işi varsa İstanbullunun parasını boca ediyor, her yeri Mustafa Kemal fotoğraflarıyla süsleyerek şişeyi yeniden doldurmaya çabalıyorlar.
İşin ilginç yanı ise fikri varoluşu ‘CHP destekli Kemalizm vesayetine karşı Anadolu insanının iktidarı’ üzerine kodlanan AK Parti’nin atadığı kimi bürokratlar ve seçilmiş temsilciler de bu CHP kafasına bilerek veya bilmeden omuz veriyor.
Erdoğan geçtiğimiz haftalarda kurduğu “fikri iktidarı tesis edemedik” cümlesiyle bu hastalıklı halin tanımını da özetini de çok güzel yaptı.
Çünkü AK Parti’nin fikir ve ruh kodlarını içeren konsantre özüt, alt kadrolara doğru inildikçe beliren özgüven yoksunu bu hastalıklı hal sebebiyle henüz bardağa boşaltılmadan seyreldikçe seyreliyor.
Erdoğan’ın ‘fikri iktidar’ çıkışının eseri midir bilmiyoruz ancak Kahramanmaraş’ta açılışı yapılan otoyoldaki tünellere Necip Fazıl Kısakürek’in de olduğu 12 sanat ve fikir adamının isimlerinin verilmesi hastalığın farkına varıldığını gösteriyor. Bu gelişme ‘hiç yoktan iyidir’ dedirtti.
Şimdi her alanda ‘fikri iktidar’ sancısının gereğinin yapılmasını bekliyoruz. Ancak nasıl olacak?
Bunun için öncelikle CHP zihniyetinin, AK Parti ile ilgisi olmayan meseleleri dahi her fırsatta provoke ederek AK Parti’ye yapıştırmaya çalıştığı ‘Mustafa Kemal düşmanı’ yaftasının AK Parti’nin boynundan çıkarılması gerekiyor.
Bu ‘çıkarma’ işlemini özgüven yoksunu bir kafa hemen, ‘Mustafa Kemal’i sevdiğimizi daha fazla anlatmalıyız’ olarak anlayacaktır.
Ancak öyle değil. Çünkü bu yaftayı pekiştiren tam da bu yaftayı kabullenerek hareket eden AK Parti kadrolarıdır.
Yani dümdük söylemek gerekirse bu yaftanın çıkarılıp atılmasının yolu AK Parti’nin Mustafa Kemal düşmanı olmadığını anlatma ihtiyacından vazgeçmesidir.
Mesela AK Partili belediyeler işe Kemalizm isimli vesayetin AK Parti’nin temsil ettiği gelenekle mücadelesinin simgesi haline dönüştürülmüş 10. yıl marşını çalmayı bırakarak başlayabilir. Bu yafta çıkarma işlemini, her söylemlerinde, her etkinliklerinde ‘bakın biz de Mustafa Kemal’i seviyoruz’ deme ihtiyacı duyulduğunu bağıra çağıra ilan eden ve fazlasıyla sakil duran tutum ve davranışlardan kaçınarak sürdürebilir.
Çünkü AK Parti’nin Mustafa Kemal’i sevmek ya da sevmemekle ilgili bir derdi ve problemi yok. Erdoğan’ın duruşu ve tavrı net. Ancak bizzat AK Parti kadroları sanki böyle bir dertleri varmış gibi davranıyor.
İşte AK Parti’nin böyle bir derdinin olmadığını göstermenin yolu bu meseleyi sıradanlaştırmaktan geçiyor.
AK Parti kadroları, Türkiye’deki Anadolu düşmanı elitizmin silahına dönüşen Kemalizm maskeli Batıcı canavarın asla doymayacağını unutmamalıdır.
Bakın bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı önemli örneklerden biridir.
Bir siyasi hareketin ‘fikri iktidarı’nı tesis edecek en önemli bakanlık olan MEB’in başına Ziya Selçuk gibi her kesimden kabul gören bir ismi getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halis niyeti, ne yazık ki bürokrasideki Kemalist elitizm kadrolarınca anında suistimal edilmiştir.
Ziya Selçuk’un Talim Terbiye Kurulu başta olmak üzere MEB’e atadığı isimlerden cesaret alan vesayet odaklarının okullarda yol verdiği saçma sapan tapınma ayinlerini unutmamışsınızdır.
Kemalizm maskeli Batıcı canavarın en önemli maşası şüphesiz ki sol fikriyata mensup olduklarını iddia etseler de Kemalist elitizmin borazanlığını yapan gazeteler, gazeteciler ve sosyal medya figürleridir.
Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı sırasında müfredat ve ders kitaplarını milli ve manevi bir çehreye kavuşturma konusunda önemli adımlar atan Alparslan Durmuş’un görev yaptığı dönemde adeta birer tetikçi gibi her gün ders kitaplarını manşetlerine taşıyan borazanlar, farkındaysanız, Durmuş’un görevden alınması sonrası adeta dut yemiş bülbül kesildiler.
Borazan medyada köpürtülen insani hatalar, eksikler unutuluverdi.
Mahalle baskısından dem vuran Kemalist elitizme yeniden nefes aldıran ise şüphesiz ki Sağlık Bakanlığı tabelalarındaki TC ibaresinin kaldırılması kararından geri adım atılması oldu.
İmamoğlu’nun ilk icraatının İBB girişine TC ibaresi asmak olmasının sebebi de buydu.
Hatırlarsanız, Sağlık Bakanlığı, bazı birimlerin yeni tabelalarındaki TC ibaresini aynı tabelada iki kez TC ibaresi yazılması çirkinliğine son vermek için kaldırttı. Oldukça şık ve mantıklı olan uygulamadan geri adım atılırken dönemin bakanı Müezzinoğlu’nun kullandığı dil, Türkiye Cumhuriyeti’ne gelmiş geçmiş en büyük yatırımları yapan AK Parti’yi adeta ‘suçüstü yakalanmış pozisyonuna itti.
Ne yazık ki Müezzinoğlu’nun 7 yıl önceki o açıklamasında kullandığı “Türkiye Büyük Önder Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetler hedefine koşarken, T.C.’yi silme gibi bir anlayışı birileri niçin çıkartıyor?”… “Merak etmeyin, bu ülkenin huzurunu bozdurmamak için buraya da T.C.’yi koyduracağız” diyorum. Bitti, bitti. Bu ülkenin T.C.’siyle kimse oynayamaz” ifadeleri tam bir gaflet örneğiydi.
Ve bu geri adım, Batıcı yaşam tarzını faşizan şekilde dayatmak için çalışan Kemalist maskeli elitizmin ‘sosyal medya baskısıyla AK Parti’ye her şeyi yaptırabilecekleri’ kanısını pekiştirdi. Hatta FETÖcülerin bitini de kanlandırdı. Bu geri adımın hemen sonrası olanları biliyorsunuz. Önce gezi terörü, ardından dershanelerin kapatılmasına karşı başkaldırış, 17-25 Aralık ile sonrasında AK Parti’ye her fikri ve sosyal politika hamlesinde geri adım attırma denemeleri…
İşte o geri adımın ceremesini 7 yıl sonra da çekmeye devam ediyoruz.
Bazı istisnalar dışında AK Partili belediyeler, ne yazık ki İBB’nin Kemalizm kokulu sanat sepet işlerine yaptığı masrafın 1000’de birini bile AK Parti Gençlik Kolları’nın Sen Kimsin isimli videosunda gençlere örnek şahsiyet olarak sunulan Musab Bin Umeyr (ra) ruhunu gelecek nesillere aktaracak işlere ayırmıyor.
Bunun neticesinde de Gençlik Kolları’nın videosunu RT yapan ancak Musab Bin Umeyr’in sahabe olduğunu bilmeyen ve varoluş fikrine sahip çıkmak yerine kendisinin de Mustafa Kemal’i ne kadar çok sevdiğini anlatarak sempati toplamaya çalışan AK Partili gençlik yetişiyor.
Fikri iktidar, hakim kılmak istenilen fikrin temellerinin önce şahsiyetlerde tesis edilmesiyle mümkün… O temeli atmak ise gençlere rol model olacak örnek isimleri hayatlarıyla, duruşlarıyla, fedakarlıklarıyla özümsetmekten geçiyor.
Şimdi buyurun 10 Kasım törenlerini bir de bu gözle seyredin.…