O karanlık gecede, Irak’ın, Suriye’nin, Afganistan’ın ve dahi Cezayir’in katili eli kanlı sömürgecilerin topraklarımızdaki uzantısı mel’unların savaş uçaklarıyla vurduğu Gazi Meclis’te kustu, içindeki tüm necis cerahatı.
Üç darbeyle sarsılmış, her defasında bağrına taş basıp, acısını yangın yeri yüreğinde soğutmaya çalışmış Milletimizin artık dursun bu hayasızca akın diyerek bedenini hiç düşünmeden çıkarıp bir kurşun gibi meydanlara savurduğu o şanlı kavga için “iki batılın birbiriyle savaşı” dedi, fütursuzca.
Fakat asıl mermisini sona saklamıştı. Tarihine, ecdadına, milletinin değerlerine küfredip, aşağıladıkça himmet gördüğü, o sayede adam yerine konulup vekil seçilebildiği efendilerine dönüp, parmağını diğer tarafa tuttu: “Onlara İslamcı demeyin, onlar değiller” dedi. Çünkü İslamcı kendisi gibi, vatan şuurundan nasipsiz, İslam’dan bihaber, devlet yıkılsa enkazında zil takıp oynayacak olanlara denilmeliydi.
Saadet Partisi’ne kızmayın. Bunun gibiler, sadece fırsat kollarlar. Nerede parlayabileceklerini düşünüyorlarsa, orada yükünün bağını çözerler. Saadet Partisi’ne kızın. Çünkü, iktidarın kusurlarını, hatalarını, bu milletin selameti için ıslah edecek seviyeli ve muhlis bir muhalefet imkanı varken, bu şerlilerle kendisini ifade ettiği için.
İslamcılık 19. yüzyılda devleti kurtarma reçetelerinden birisi olarak zuhur etti. İttihat Terakki’nin iktidarında Said Halim Paşa ile temsil edildi. I. Cihan Harbi’yle de imtihanını kötü bir deneyimle tamamladı. Bu kendini bilmezler varoluşlarını, Şeyh Şamil, Ömer Muhtar ve Hasan el Benna gibi Müslüman önderlerin mirasını istismar üzerine bina etmişlerdir.
Bu her biri büyük kahramanlar olan şahsiyetlerin ortaya koydukları en önemli şey vatan savunmalarıydı. Onlar işgalci sürülerine vatanlarını teslim etmemek için canlarını ortaya koydular. Kimisi Ruslara, kimisi İtalyanlara kimisi ise Siyonist çeteye karşı amansız bir kavgaya giriştiler. Onlar vatan şuurunun numunesi idiler.
Yangın yerine dönmüş coğrafyamızda kurtuluşu gâvurun himayesinde arayanlar için, ne vatan mefhumu vardır ne de devletin varlığının bir önemi. Onun için bir gün bölücü Kürt hareketinin sözlüğünü yapabilirler, bir gün en zayıf anımızda Rus’un önünde vatanın harim-i ismetine taarruzda bulunan kandırılmış Ermenilerin.
Onlar için Gezi denen çirkef eylemde duvarlara yazılan “Zulüm 1453’te” başladı sözü çok tanıdıktır. Fütuhat onlara göre de kirli bir işgaldir, açıkça söylemeseler de. Tüm argümanlarını Batılı müsteşriklerden çalmışlardır. Devletin bekası, milletin ikbali, vatanın selameti eskinin masallarıdır. “Kanla yoğrulmuş vatan ne demek? Ortaçağ’da kalmış geri bir düşünce. Toprağın kutsalı mı olur? Bölünebilir pek ala.”
İslam, zuhur ettiği andan itibaren güçlü bir devleti, tam bağımsızlığı, ilimde ve sanatta çağdaşlarının üstüne çıkmayı hedeflerken; İslam’ı istismar eden bunun gibi “İslamcılar”, kalkınmayı, milli silah sanayisini, güçlü orduyu ve büyük devlet idealini hedef tahtasına koymuşlardır. Ümmet toplanmayı ifade ederken, onlar bu kavramı kullanıp bölünmeyi isterler. En son Kuzey Irak’ta yaşanan referandum sürecini hatırlayın. “Kürtler’in devlet olma hakkı yok mu” dediler. “Fark etmez İsrail’in kucağında olsun. Türkler’in, Araplar’ın İsrail’le ilişkileri yok mu” dediler. Bunları, sabah akşam İslamcılık iddiasında olanlar söylemedi mi?
Bu aziz dini istismar etmekten vazgeçin artık. Bu millet, sizin İslam’ın adını kullanarak yaptığınız çirkefi görmüyor mu sanıyorsunuz? Size değer verenlere, alkış tutanlara bir bakın. 150 yıldır, bu milletin toprağını, namusunu, dinini yok etmek için uğraşan monşerlerden bir farkınız var mı?
Biz sizin efendilerinizi, İngiliz’in önüne katıp Anadolu’ya getirdiği Yunan’ı tarumar ettik. Şimdi din kılıfına bürünmüş FETÖ’ye, DAEŞ’e, sizin gibi kavramlarımızı bozuk para gibi harcayan bezirganlara bu millet pabuç bırakır mı sanıyorsunuz?