Ahlaki yozlaşma, çürüme, rüşvet ve iltimas uzun bir süredir siyasi iktidara yönelik eleştirilerin temelini oluşturuyor. Her türlü yalan ve ajitasyonun havada uçuştuğu, pirenin deve yapıldığı sosyal medya eliyle bu karamsarlık tablosu tüm ülkeye yayılıyor. Türbanlı kızların tuhaf özçekimleri üzerinden “Bak başörtüsü mücadelesi verdiniz de ne oldu, akepe onu da yozlaştırdı” diyerek sinsice eteğindeki taşı dökenlerden; Yeni Havalimanında yaşanan işçi eylemlerini gösterip iktidara sövme zeminini yakalayan fırsatçılara kadar yelpaze epeyi geniş. Kimi İslami cemaatler, iktidara yakın görünen yazarların ve kanaat önderi yerine konulanların da bir kısmı bu koroya katılmış durumda.
İnsanın olduğu her yerde iyilikle kötülük, ahlak ile yozlaşma birlikte bulunur. Kimi zaman biri, kimi zaman ise diğeri galip gelir. Kötülük ve yozlaşmanın galip geldiği toplumlar çürür ve yok olurlar. O toplumları ne zenginlikleri kurtarır ne de gasp ederek yığdıkları ganimetler. İktidar ve makam çürütmez. Sadece bünyedekini ortaya çıkartır. Ahlakla mücehhez, kemale ermiş bir toplum ortaya çıkartmak hiçbir devirde bütünüyle mümkün değildir. İnsan günah işlemeye, sonra tövbe etmeye, velhasıl imtihan edilmeye uygun şekilde yaratıldı. Aksi halde meleklerden müteşekkil bir toplum olurdu ki; imtihana da gerek duyulmazdı. Sorun zaten burada değil.
O rüşvet aldığını söylediği adam kim? Onu kim yetiştirdi. Bugün iktidarda olup da, şımardığını, iltimas ve hırsızlığa meylettiğini söylediğin adam gökten mi düştü? Onu bu toplum, bu cemaatler yetiştirdi.
Devlet, ahlaklı insan ve toplum yetiştirmenin önünü açar. Yetiştirme görevi aileye, öğretmene, cemaatlere, tarikatlara, kanaat önderlerine düşer. Askeri vesayetle elimizin kolumuzun bağlandığı, vakıflarımızın kapılarına kilit vurulduğu, hakkı söyleyen vaizlerimizin zindanlarda çürütüldüğü dönem büyük oranda geride kaldı. Elinizi tutan mı var? “Bak şimdiden söylüyorum, gençlerin durumu iyi değil. Böyle giderse, sonumuz yıkım olacak” diyerek serzenişte bulunmaya bir cemaatin önde geleninin hakkı var mı? Toplumu ahlakla teçhiz etmektir bir cemaatin görevi. Kendi adamını belirli makamlara getirmeye çalışmak, gelmeyince de yaygarayı basmak değil.
Başörtüsü mücadelesinde yanımızda hiç görmediğimiz adamlar, fularlarını takıp ekranlarda, köşelerde boy gösteriyor. Onlara göre “ülkedeki her şey olabildiğince kötü. Genç kızlar örtülerini hakkıyla taşıyamıyor. Ahlaksızlık diz boyu.” İktidarın nimetleriyle kazandığınız mevkilerden, köşelerden öyle görünüyor demek ki.
AK Parti’nin vesayet rejimiyle kavgasının yoğun olduğu kuruluş döneminde etrafında bulunan liberal çevrelerin şimdiki kaygısını anlayabiliyoruz. Ülkeye barış ve huzurun gelmesi için ümit bağlanan çözüm sürecini, bölücülerin ve FETÖ’cülerin cirit attığı bir ortama dönüştüren, ülkeyi yıkımın eşiğine getiren bu çevreler; iktidarın 15 Temmuz sonrasında MHP’yi de yanına alarak “milli ve yerli bir siyaset”le ülkeyi darboğazdan çıkarmasına içerlemiş durumdalar. Her türlü felaket senaryosunu üretmekte pek mahirler. Kimi İslamcı çevreler de bu liberal, sözümona özgürlükçü rüzgâra kapılmış gidiyor. Eleştiri ahlakından zerre kadar nasibini almış olsalar, sözlerine kulak vermek gerekirdi. Oysaki ıslah için uğraşmıyorlar. Milli mutabakat bozulsun. Kendi Batı merkezli, edilgen, liberal söylemleri yeniden iktidarda yer bulsun istiyorlar. Keşke ahlak diye bir dertleri olsa.