Birçok kişinin zihninde kökleşmiş bir yanlış var: “Kur’an-ı Kerim 6666 ayettir.” Bu ifade halk arasında yaygın olarak doğru kabul edilmiştir. Fakat, gerçekten de Kur’an-ı Kerim 6666 ayet midir? Bu yaklaşım, doğru bir sayı bilgisine dayanmıyor. Aslında burada kastedilen, “sayı itibarıyla” değil, “konu itibarıyla” 6666 ayettir.

Kur’an-ı Kerim’in bu yaygın tasnifi, Kur’an’ın içeriksel zenginliğini ifade eden bir sınıflamadır. Yani, ayetlerin içerdikleri emir, yasak, müjde ve diğer kategorilere göre yapılan bir tasnif söz konusudur. Dolayısıyla, “6666 ayet” denildiğinde konuya dayalı bir tasnif anlamı vardır. Şöyle ki:

Bin emir ayetleri”,

Bin yasak (nehiy) ayetleri”,

Bin müjde (tebşir) ayetleri”,

Bin uyarı (inzar) ve azap ayetleri”,

Bin kısas ve haber ayetleri”,

Bin ibret ve misal ayetleri”,

500 helal ve haram ayetleri”,

100 dua ve tesbih ayetleri”,

66 nasih ve mensuh ayetler”.

Dolayısıyla “6666 ayet” denilerek sayısal bir bilgi değil, Kur’an’ın içerik itibarıyla ne kadar geniş bir yelpazede olduğunu anlatan bir tasniften bahsedilir. Bu yaygın inanış, bir “galat-ı meşhur” olarak bilinir; halk arasında doğru zannedilen ancak teknik olarak yanlış olan bir bilgidir. Kur’an’ın ayet sayısı genel olarak “6236” olarak kabul edilmektedir.

Sonuç olarak, “Kur’an-ı Kerim 6666 ayettir” derken kastedilen şey “konu itibarıyla” yapılan bir tasnif olup sayısal bir bilgiye dayanmamaktadır.

‘Münker’ ve ‘Nekir’in şerri nedir?

Geçtiğimiz günlerde bir Kur’an dersi sonrası yaptığımız duada, “Ya Rabbi, Münker ve Nekir’in şerrinden bizi muhafaza eyle” demiştim. Bu ifadeyi duyan Mustafa ağabey, “Münker ve Nekir vazifelerini yapıyor, burada şer olarak neyi kastediyorsun?” diye sordu.

Ben bu şekilde dua ederken aklıma Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği hadis gelmişti. O hadiste, kişi kabre konulduktan sonra Münker ve Nekir gelip ona sorarlar: “Bu adam hakkında ne diyorsun?” Mümin olan kimse, iman nuruyla hemen tanır ve “O, Allah’ın kulu ve Resulüdür” diye cevap verir. Bunun üzerine kendisine, “Allah seni cehennemden korudu ve cennette bir yer hazırladı” denir. Mümin kişi hem cehennemdeki yerini görür hem de cennetteki yerini.

Ancak kâfir veya münafık aynı soruya, “Bilmem, halk ne diyorsa onu derim” cevabını verir. Melekler de ona, “Bilmeyesin” der ve cehennemdeki yeri kendisine gösterilir. Ardından, kendisine demir bir balyozla vurulur ve çıkardığı feryadı insan ve cinler hariç herkes işitir.

Burada dikkati çeken nokta, meleklerin Resulullah’a “Bu adam” tabirini kullanmalarıdır. Bu, aslında imtihanın bir parçasıdır. Mümin kişi, bu tabire rağmen Resulullah’ı tanır. Kâfir ve münafık ise bu ifadeye takılarak “Eğer peygamber olsaydı ona bu şekilde hitap edilmezdi” diye düşünür ve “Bilmiyorum” diyerek kaybeder.

İşte benim bu duayı ederken Münker ve Nekir’in şerrinden kastım, meleklerin vazifeleri değil, bu imtihanı geçememek korkusuydu. Rabb’imden, doğru cevaplar verebilmeyi, imanla kabre gitmeyi ve cehennemden korunmayı diledim.

Mustafa ağabeye verdiğim cevap da bu: “Şer, meleklerin görevinde değil; bu büyük imtihanın ağırlığında ve o sorulara yanlış cevap verme ihtimalindedir.”

 Elhamdülillah ve tevhide açılan kapı

Müminin, bir sanat eseri ya da nimet gördüğünde dilinden dökülen ilk söz “Elhamdülillah” olur. Bu ifade, sadece bir şükür sözü değil, aynı zamanda o nimetin gerçek sahibini ilan eden güçlü bir anlam taşır. Mümin, “Elhamdülillah” derken aslında şunu kasteder: O nimetteki övgü, o sanattaki methiyeler yalnızca Allah’a aittir.

Bu noktada önemli bir incelik var. “Elhamdülillah” ifadesi aynı zamanda “La ilahe illallah” anlamını taşır. Çünkü mümin, nimeti ve  sanatı; 

tabiatperestlerinesbapperestlerin ve sanemperestlerin telakki ettiği tüm putlardan azledip, doğrudan Cenabıhakk’a isnat eder. Yani o nimetin kaynağını yanlış yerlere, sebeplere ve tabiat kuvvetlerine vermek yerine, onu tevhide bağlar.

Burada ince bir nükte karşımıza çıkar: “Elhamdülillah” demek, nimetin tesirini esbaba ve tabiata değil, doğrudan Allah’a vermektir. Bu söz, müminin nimeti Allah’tan bilip tevhide sarıldığının ilanıdır.

Selam ve dua ile

Fi-emanillah