Malumdur ki ülkemizde belli bir kesim, bu milletin ekseriyetinden kendilerini üstün görüp herhangi bir durumda milletimize “köylü, çoban” vb. ifadelerle saldırarak güya hakaret ederler; kendilerini milletten üstün görüp göstermeye çalışırlar.
“Köylü, çoban” olmak; hakir görülecek, hakaret ifadesi olarak kullanılabilecek bir şey değildir. Köylü olmak, doğulan coğrafya ile ya da tercih edilen yaşam şekliyle ilgili bir durumdur. Çoban olmak ise zekâ kıtlığı ya da kast sisteminde daha alt sınıftan olmak demek hiç değildir. Ya imkânlar elvermediği için okuyup bir makam mevki sahibi olunamamıştır ya da doğup büyüdüğü çevrenin hayat şartlarına uyum sağlamakla ilgi bir durumdur.
Bu yazıyı yazma sebebim, yaz tatilinde bulunmuş olduğum baba ocağı Adana’nın Feke ilçesi Gaffaruşağı köyünde amcazade çoban Polat Ersin’in TEOG’da 480’e yakın bir puanla fen lisesine yerleşmesi oldu. Polat, okuldan eve geldiğinde hemen kitaplarını alıp keçilerinin peşinde dağlarda gezen bir çocuk!.. Hem köylü hem çoban… Dershane de özel ders de özel ilgi de görmemiş. 10 km uzaklıktaki köy okulunun taşımalı öğrencisi… Köylüyü, çobanı küçümseyip özellikle seçim dönemlerinde “Benim oyum, çobanın oyuyla bir mi?” diyerek kendini adam sanıp çocuğunun eğitimi için yılda yüz bin TL’den fazla para harcayanların çocuklarından daha başarılı, vatanına ve milletine çok daha bağlı… Bilmem ki böyle insanlara bakıp utanırlar mı bu ekabir takımı?
Köylü insanı hep zekidir, çalışkandır, dürüsttür vb. demiyorum. Köylü olup ciğeri beş para etmez adamlar da elbette ki vardır. Ancak köylüler, genel itibariyle daha kanaatkâr, daha az bozulmuş; vatanına ve milletine daha bağlı insanlar!.. Çoğunlukla hoşsohbet, cömert, misafirperver oluyorlar. Yolda kalıp herhangi bir eve gitseniz sizi misafir ederler, karnınızı doyururlar, ihtiyacınızı giderirler ve bunlar için de hiçbir beklenti içinde olmazlar. Hele şu televizyon denen illet en ücra köşelere kadar gitmemiş olduğu dönemlerde köylerimiz çok daha özgündü, bizdendi, bizimdi. Gün geçtikçe köylerimiz de tek tipleşmeye, özgünlüğünü kaybetmeye ve küçük birer şehir olmaya başladı. Ah televizyon, ah televizyon!..
Yazımızı, köylülerimizi ve çobanlarımızı küçümseyenlerin düştüğü durumları anlatan bir fıkra ile bitirelim:
Anadolu’nun küçük bir ilçesine yeni atanmış olan bir kaymakam, şoförüyle birlikte köyleri geziye çıkar. Köylü bir amcanın eşeğini yularından çekerek götürdüğünü görürler. Kaymakam, şoförüne amcanın yanında durmasını söyler. Şoför, kaymakamın niyetini anlar ve “Aman kaymakam bey, fazla takılmayın. Köylüler hazır cevap olur.”der. Kaymakam da “Altı üstü köylü değil mi, hazır cevap olsa ne olur.” diyerek “Amca hayırdır, nereye götürürsün bu çocuğu?” der ve ikisi de kahkahayı basar. Köylü amca gayet sakin, arabanın camından başını içeriye uzatıp “Okula götürüyorum evlat.”der. Kaymakam, “Amca eşek okur mu hiç?” deyince amca cevabı yapıştırır: “Okursa kaymakam olur, okumazsa şoför…”
Yüreğimiz saflığını, samimiyetini yitirmesin; kibirden de kibirlilerden Allah hepimizi muhafaza eylesin!..
Selam ve dua ile…