Neredeyse, ‘evde oturan kadınların’ diyemiyorum, maalesef başını kapatan herkesin düşmanı olanların, kıyafet üzerinden duyarlı davranmaları herkesi ziyadesiyle güldürüyor.

Sokakta, toplu taşıma araçlarında, tatil beldelerinde, yalnızca kendilerine tahsis edildiğini düşündükleri lüks mekânlarda, otellerde, lokantalarda başörtülü kadın görmeyi hâlâ hazmedemeyenlerden söz ediyorum…

Başarılı bir öğrenci, başarılı bir doktor, başarılı bir mühendis başörtülü ise bunu da hazmedemiyorlar.

Lüks arabalara binen başörtülü kadınlardan da nefret ediyorlar.

Başörtülü hatta eşarbını yarım bağlamış kadınları hizmetçi rolüne büründüren “Stratejik Yeşilçam” projesinde olduğu gibi, hepsinin ya hizmetçilik ya kapıcılık yapmasını istiyorlar ya da fakir olmasını istiyorlar.

Zengin ve başörtülü kadınlara hem sekülerlerin önemli bir kısmı tahammül edemiyor hem de kendilerini dindar addeden bazı Müslümanlar.

Bir keresinde şahit olmuştum, lüks bir otelin bahçesinde çayını yudumlarken oraya tatile gelen başörtülü kadına, “Bunlar da başörtüsüne zarar vermeye başladı.” demişti dindar bir arkadaşımız, kendisinin zarar verdiğini asla düşünmeyerek.

Bu, bahsi diğer.

Neymiş efendim, bir okulun müdürü mezuniyet törenine askılı, kısa etekli bayanları tören alanına almamış.

Bir kaşık suda fırtına koparıyorlar.

Üstelik bunu savunan kimse olmadığı halde.

Müdürün tavrı doğrudur, yanlıştır onu ayrıca tartışırız ama bu vakıâya karşı çıkacak en son kişiler, “başörtüsü düşmanlığı tescillenmiş” olanlardır.

Onların aslında hiçbir şekilde insan içine bile çıkmaması gerekiyor.

Bir insanın en doğal hakkı olan kıyafet özgürlüğüne laf edenin, ne hayvan sevgisi samimidir ne açık giyinenleri savunması samimidir.

Bu ülkede son 15 yılda kimse kimsenin kıyafetine karışmazken sadece onlarda görüyoruz başörtüsüne, başörtülüye saldırıyı.

Her buldukları fırsatta saldırıyorlar. İşin en kötü tarafı da bunu kendilerine hak olarak görüyorlar.

Kurtuluş Savaşı’nı kazanan, bu ülkeyi bizlere emanet eden başörtülü köylü ninelerimizin kemiklerini sızlatacak şekilde, bu vatanı sadece kendilerinin zannediyorlar.

İki yüzlü olmaları yetmezmiş gibi bir de pişkin pişkin saldırıyorlar.

Ezan sesine tahammülleri yok ama sabaha kadar eğlence mekânlarından yükselen sese kısıtlama getir, hemen o çirkin yüzlerini gösteriveriyorlar.

İslam’a dair ne varsa hepsine düşmanlar

Ana sınıfında yapılan törenlerde kısacık kıyafet giydirilen çocuklara seslerini çıkarmayanlar, Kur’an kurslarında başörtülü çocukların fotoğraflarına tahammül edemiyorlar.

Bu kadar iki yüzlülük hem kendilerine zarar hem bu millete zarar.

Kutuplaşmanın dik âlâsını yapıp ardından da ‘Ülkeyi kutuplaştırdı.’ diyerek yine Müslümanlara saldırmaları da yenilir yutulur değil.

Üstat yaşıyor olsaydı;
‘Bülbüllere emir var, lisan öğren vakvaktan.’ derdi.