Günümüzde pek çok şeyin altında 1 Kasım 2015 seçimleri yatıyor. 7 Haziran seçimlerinde çıkan sonuç Ak Parti dışındaki herkesi sevindirmiş ve umutlandırmıştı. 2002’den bu yana olmaz denilen olmuş ve Ak Parti tek başına iktidar olma şansını kaybetmişti.
Ama 5 ay gibi kısa bir süre sonra tekrar yüzde 50’ye varan bir oy alan Ak Parti pek çok kişinin yeşeren umutlarını da söndürmüş oldu.
Şu anda Ak Parti’ye oy vermemiş olanların pek çoğu yakın gelecekte bu durumun değişmeyeceğini görerek kendini ifade etmek için yeni yöntemler arıyor. Her fırsatı değerlendirmeyi Ak Parti’ye karşı kazanılmış bir zafer olarak görüyor.
Muhalefet partileri peşinen yenilgiyi kabullenmiş durumdalar. Yapılacak ilk seçimlerde de Ak Parti’nin tek başına olan iktidarını sona erdiremeyeceklerine inanıyorlar. Bir nevi kabullenilmiş çaresizlik bu.
Gazeteciliği bırakma kararı alan Cengiz Çandar ise alenen bu yenilgiyi ifade edebilenlerden. “Kabul edeceksin, yenildik!” diyen Çandar aslında pek çok kimsenin dillendirmeye çekindiği bir hususu alenen söylemeyi tercih etti.
“1 Kasım seçim sonucuyla, seçimlere kadar içinde benim de didiştiğim alanda yenilgiye uğradık. Kabul edeceksin, yenildik. … Çabalarımızın, kendi açımızdan 7 Haziran’da çok sevindirici bir sonuçla noktalandığını sandık. Gelgelelim, arkasına birkaç yılı alan ve sonraki yılları belirleyecek olan süreç, 7 Haziran’da değil, 1 Kasım’da noktalandı. O noktadan itibaren son 3-4 yıldır yapmakta olduğum işleri, aynı şekilde yapmaya devam etmemin, bence, bir manası kalmamıştı; yazıların muhatabı da, zemini de yoktu.” Cengiz Çandar gibi benzer şekilde ifade edebilen çok az sayıda yazar var maalesef.
Psikolojideki “Öğrenilmiş Çaresizlik” ile günümüzde yaşananlar büyük benzerlik gösteriyor. “Kazanılmış Başarısızlık Sendromu” da denilen öğrenilmiş çaresizlik: “kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir.” Yani geçmişteki acı deneyimlerden çıkarılan negatif şartlanmaların bugünkü davranışları belirlemesidir. Daha önceki denemelerde karşılaşılan başarısız sonuçları, kendini sınırlayacak şekilde yanlış yorumlamaktır.
Tüm olan bitenlerin sonucunda çare dışarıda aranmaya başlıyor. Öyle ki “Yeter ki Erdoğan/Ak Parti gitsin sonuçta ne olacağı umurumda bile değil!” kıvamına geliniyor. “Gemi batarsa hepimiz içindeyiz” dediğimizde aldığımız cevap “razıyıyız!” oluyor.
Her ne yapılırsa yapılsın mutlaka eleştirecek bir bahane bulunuyor. İş kazaları, yaşanan ahlaki çöküntüler, terör eylemleri hatta spor alanındaki başarısızlıklarda peşinen suçlu belli. Hırsızlık, yolsuzluk, tecavüz olayları getirilip doğrudan iktidar ile ilintili hale getiriliveriyor.
Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın doğru veya yanlış yaptığını bir kenara bırakarak şu soruları da sormamız gerekmez mi?: “Muhalefettekiler iktidar olabilmek için neden doğru politikalar geliştiremiyor, neden halkı ikna edemiyor?”
Ak Parti’nin yanlışları ve yapması gerekenleri de başka yazıda ele alalım inşallah. Güzellikler sizinle olsun.