Sürekli şekilde topluma dayatılan, planlanmış ve mahiyeti hiç de masum olmayan “birlik beraberlik’’ safsatalarına maruz kalıyoruz: Bir tür “aman kutuplaşmayalım’’ fetişizmi… Halkı önemsemekten ya da bayrağı sahiplenmekten kaynaklanmıyor bu takıntı. Aksine, bu ülkeden fışkıracak olası bir nizam-ı alem tezahürünü öteleme gayesi taşıyan ve niyet örtmek için de muhtemel kaoslara küfreden sempatik çehreli adi bir mücadeleye dayanıyor.
Yani, fert fert ruhlarda kökleşmiş bir topyekûnleşme hareketine karşı girişilen, (sözde barışçıl) ahlaksız bir kavga aslında bu. Kirli ve samimiyetsiz…
Namusu yok bu kavganın. Çünkü hiçbir zaman âşikâre savaşmaz haksız olan taraf. Gizlenir. Maske takar. Hile yapar. Uyanık olmayan anlamaz, saf olan hak verir, çıkarı olan destekler. Sonunda yine haklı olan yalnız kalır. Hakkı savunacağım derken şirretlikle suçlanmıştır ne de olsa. Dışlanmış, sahte barışların figüranlığından aforoz edilmiştir.
Bazen tarafsızlık derler bu kavgaya, bazen bilgelik. İlki düpedüz şerefsizlik, ikincisi kör gözlerle görülmüş seraptır onların namına.
Neden verirler bu ‘’kavga olmasın’’ kavgasını peki?
Çünkü amaç; ihanetin meşrulaşmasını, hainin kahramanlaşmasını ve bu algılar kanalıyla politik reaksiyonlardaki basiretin hantallaşmasını hedefleyen dış güdümlü modern stratejileri ifâ etmektir.
Çünkü nizam, haklı olanın galip gelmesidir. Kavga ederek muvaffak olur hakikat erbâbı. Haklının ulvî kavgası; “kaosu kozmosa dönüştürür’’, bozguna uğratılamaz bir hakikat nizamı yeşertir…
Bu yüzden takarlar barış maskelerini. Bu yüzden ustaca rol yaparlar. Haklı ile haksızı, mutlak ile Bâtılı savaştırmaktan korkarlar. Bilirler hakikatin her dâim zafere koşacağını. Fitne çıkmasın bahanesiyle, toplumdaki kökleşmiş fitnelerin tümünü karantinaya alırlar. Doğruyu kollamayı patavatsızlık, yanlışa susmayı hoşgörü addederler…
İşlerine gelmez zira gerçeklerin haykırılması. Vazifeleri; mizacını kaybetmiş barış yalanları atmak, yerleşik fitnelerin çözümünü slogan cambazlıklarıyla kısırlaştıran birlik palavraları kusmaktır.
Neyin barışı? Kiminle barış? Her fırsatta bu milletin özdeğerlerine saldıran, öz evlatlarına hakaret eden, her karmaşada toplumsal bilinci bulanıklaştıran bayat zihniyetle mi barışacağız? “Kılık kıyafetime, düşüncelerime, yaşam tarzıma, inançlarıma karışamazsın’’ gevezeliği yapıp; kendi gibi giyinmeyen, düşünmeyen, yaşamayan, inanmayan kim varsa aşağılayan, yaftalayan insanlarla mı birlik olacağız? Memleketinden, kültüründen, örfünden, töresinden nefret edenlerle mi aynı masaya oturacağız? Vatanını peşkeş çekenlerle, ihaneti kimlikleştirenlerle, gâvurla iş birliği için hazır kıta duranlarla mı aynı türküyü tüttüreceğiz?
Benim millî vahdet anlayışım bu değil.
Şahsım adına, hakikate intisap etmiş kudretli ve yerli bir nizamın inşası için, art niyetli birlik masallarına destek olmayacağım.
İstedikleri, bu ülkenin bağımsızlığını muhafaza eden bir birlik/beraberlik atılımı değil çünkü.
Dertleri, yukarıda tanımını yaptığım vatandaş(!) tipini milli seciyemize katıştırmak, bu milletin en büyük silahı olan koruyucu ve (hak uğruna) kavgacı içgüdüleri yumuşatmak..!