Katar ile Suudi Arabistan arasında patlak veren krizin büyüyerek askerî alana taşınmasından korkuyoruz. Zira böyle bir gelişme Arapların siyasi ilişkilerinde geçerli kaidelerde büyük bir değişikliğe yol açacaktır. Bu yüzden Hamas Hareketi’ne sert bir eleştiri yöneltiyoruz. Mesela, hareketin siyasi sorumlusunun yakında Tahran’ı ziyaret edeceğini duyurması asla mantıklı bir davranış değildir. Özellikle de Suudi Arabistan ile yaşanan anlaşmazlık konularından birinin Katar’da Hamas’ın varlığı olduğunu bile bile… Oysa Hamas Tahran ile ilişkilerini sürdürmede ısrarlı görünmekte. Şii olduğunu ilan eden “Sabirîn” örgütünün Gazze’de siyasi ve askerî faaliyetler yürütmesine müsamaha etmekte. Bilindiği üzere Suudi Arabistan kendisini Ehl-i Sünnetin hâmisi olarak görmekte ve bunun dışında farklı mezhepleri benimseyenlere karşı şiddetli kaygılar duymakta…
Trump Katar’ın terörizmi desteklediğini söylerken Hamas’ı kast ediyor. Bu durumda bize düşen görev, Hamas’ın İran’ı ziyaret edeceğini duyurmasının çatışmayı körüklemekten başka bir işe yaramayacağını ve Katar’ın karşı karşıya kaldığı krizi hafifletmeyeceğini söylemektir. Nitekim mevcut kriz ortamında İran Hamas’ı davet etmekle Suudi Arabistan’a siyasi mesajlar vermeyi amaçlamaktadır. İran bunu daha önce de yaptı. Mesela; Halep savaşı sürerken İslami Cihat Genel Sekreteri Ramazan Şellah’ı Tahran’a davet etmişti! Bu hareketiyle İran, Filistin direnişine destek veren bir devlet olduğu mesajını vermişti. Keza, malum mezhepçi projeyi de akredite etmişti.
Biz şu anda bir Şii-Sünni çatışma çarkının tam ortasındayız ve bundan ivedilikle kurtulmak zorundayız. Bölgemizin sükûnet ve istikrara yönelmesi gerekmektedir. İşte bu yüzden Hamas Hareketi’nin İsrail’e yeni bir savaş başlatması için gerekçe vermesini istemiyoruz. Çünkü Gazze yeni bir savaşı kaldıramaz. Gazze’de uzun yıllar boyunca sürdürdüğü savaşta İsrail, -Hamas üzerinde baskı kurmak için- en büyük bedeli sivillere ödetmiştir.
Biz İran ile kurulan ilişkiler yüzünden Araplar arasında çatışmaların körüklenmesini de istemiyoruz. Bu ilişkiler sürdüğü müddetçe Suriye, Irak ve Yemen’de yanan savaş ateşinin son bulması ve Araplar arasında ilişkilerin normale dönmesi mümkün değildir.
Filistinli gruplara sözümüz şudur: İçinde bulunduğumuz şartlar gerçekten çok çetin. Dolayısıyla halkımız için her fırsatı değerlendirmeliyiz. İslam ülkeleri başta olmak üzere, Filistin meselesinin kısmi bir çözüme kavuşması için de olsa bütün çabamızı ortaya koymalıyız. İsrail ile Hamas arasında bir ateşkes sağlanması için gayret sarf etmeliyiz. Böyle bir gelişme Arapların içine düştüğü siyasi krizleri hafifletecektir. Çünkü böyle bir antlaşma sayesinde İran denklem dışı kalacaktır.
Her zaman söylediğimiz gibi Türkiye-İsrail ilişkilerinden yararlanmamız biz Filistinliler için son derece önemlidir. Hattâ, bölgedeki çatışma ortamını yumuşatarak geçici de olsa bir çözüm oluşturacağı için zorunludur. Filistinli gruplara söylemek istediğim şudur: Tek başınıza ulaşabileceğiniz en iyi sonuç Salahaddin Eyyubi’nin elde ettiği başarı düzeyinden daha ileri olmayacaktır. O bile Kudüs’ü geri aldığında Filistin sahil şeridini işgalcilere terk etmişti.
Filistinli grupları şu hususta da uyarmak istiyorum: Bu meselede beklenti çıtanızı çok yüksek tutmayın! Çünkü sizin koymuş olduğunuz bu beklentiyi ancak Allah tarafından gönderilecek bir peygamber gerçekleştirebilir. Bu yüzden Filistinlilere merhamet edin, Araplara şefkat gösterin, bu çatışmalara bir son verelim. Önünüzde bazı çıkış kapıları var: Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika. Bu kapılarda ateşkes için arayışınızı sürdürün. Çünkü günümüzde mevcut şartlar altında en uygun çözüm yolu budur.
Çeviri: Fethi Güngör