Müslümanlar ile Yüce Kitabımız ve Efendimiz’in sünneti arasında ciddi bir örtüşme görmüyoruz. Bir yerde bir arıza var, bir yerde bir şeyler yanlış yapılıyor olmalı.
Allah bize güçlük çıkarmak istemez. Ancak bizi temizlemek ve üzerimizdeki nimetini tamamlamak ister.
Din, insan içindir; insan din için değildir. Ancak bu gerçeğin üzeri örtülünce, dinin doğası bozulup gönderiliş amacının dışına çıkılır, menfaatler ve dünyevi hırslar Allah’ın hükmünün önüne geçerse din algısı özünden uzaklaşır.
Peki, aklım almıyor bu millet bozulmaya bu kadar meyillimi gerçekten. Bir millet bu kadar kahraman çıkarıp dünyaya örnek olabiliyorken aynı zamanda tarihin en büyük ve geniş çaplı bir kitle ile ihanet şebekesine dönüşebiliyor? Burada tuhaf bir durum var. Bunun daha çok tartışılacağını ve daha derinlere inileceğini ve bu çürümüşlüğün kökeninin uzun zaman araştırılacağını düşünüyorum.
Allah’a ait olan apaçık ve anlaşılır dinin, sapık hoca efendilerin çarpık hüküm ve yorumları sebebiyle nasıl bir afyona dönüştüğünü çok yakın zamanda deneyimlemedik mi?.
Bir kişinin değil, bir kitlenin bu hale gelebileceğini derin bir gerçeklik ile gördük.
Bugün bile insanların manevi duygularını istismar eden ne çok sahtekâr var. Bunun yanı sıra bu yaşananları fırsat bilip toplumu dinsizleştirmeye çalışan, zavallı insanlara zamanında etmediği eziyeti bırakmayan ne kadar laikçi yobaz var.
Sahte dinler bolca sahtekâr üretir. Şeytanı en fazla sevindirecek şey, insanların din adına bir şeyler uydurmaları ve uydurdukları o şeylerin peşine takılarak hakikatten uzaklaşmalarıdır.
Şeytan, insanları uydurulan dine çağırır. Yaşadıklarımız aynen buydu.
Allah ise indirilen dine.
Uyanlara ne mutlu.
Bu süreçte en çok din algısına zarar verdiler aslında. Zahirini koruyup batınını, ruhunu, yönünü değiştirdiler ve kendi sapık davaları, ekonomik çıkarlarına, planlarına, emellerine ve sürekli hayal ettikleri darbelerine, ülkeyi parçalama hedeflerine uygun hale getirdiler. Şükürler olsun ki başaramadılar.
Her biri derin bir düşünceyi, bir akideyi içinde barındıran dini kavramları anlamsız, içi boş, çürük ve ruhsuz bir şekle soktular. Keşke içini boşaltıp öyle bıraksalardı. Fakat bununla kalmadılar; bu kavramların içini insanı uyuşturan İslam dışı uydurulmuş küresel dinleri ile doldurdular.
Paralel yapılanmanın yaptığı buydu. Bunun kodlarını KARA GÜNEŞ romanımda bulacaksınız.
Allah’ın insan yaratılışına uygun kıldığı, hayatı güzelleştirmek ve yeryüzünü bir arada barış ve kardeşlik içinde yaşanır hale getirmek için bildirdiği dini yaşanılmaz ve tam anlamıyla sorun haline getirenlere yazıklar olsun, bin kere, milyon kere yazıklar olsun.
1,5 milyarlık bir İslâm dünyası var ve İslâm dünyası tek Allah’a, Hz. Peygamber’e, ahirete inanıyor, Kur’an-ı Kerim’i kutsal kitabı biliyor. Ancak bugünkü haliyle Müslümanlar ile Yüce Kitabımız ve Efendimiz’in sünneti arasında ciddi bir örtüşme görmüyoruz. Bir yerde bir arıza var, bir yerde bir şeyler yanlış yapılıyor olmalı.
Kaynak nerede kirletildi dersiniz?
İlahi kelâm nedir, ilâhi kelâma insan nasıl ulaşır, nasıl anlar? Bizim anlama dünyamıza bu kelâm nasıl geldi, gelirken neleri getirdi, neleri öne çıkardı, peygamberlerin misyonu nelerdir? Bütün bunların bir felsefi, kelâmi bir incelemesi gerekiyor.
Yapanlara ne mutlu.
Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamını ve onun Arap kültürü ile Arap tarihi içindeki yerini anlamak önemli. Çünkü Kur’an-ı Kerim ayetlerini okuduğunuz vakit, o günkü Arap dünyasının, Hicaz Arapları’nın günlük hayatını, aile hayatını, kibrini, gururunu, faziletlerini, erdemlerini birçok şeyi görüyorsunuz. Bu kültürü bilmeden, Kur’an’ın neden böyle hitap ettiğini, neden bazı şeyleri öne çıkardığını, neden bazı metaforları kullandığını anlamamız zorlaşıyor.
Kuran’ı sağlıklı, doğru, soğukkanlı anlamak için olmazsa olmaz bilgilere ilişkin geniş kapsamlı bir çalışma. Hz. Peygamber’in (sa.) hayatını anlamadan yaşadığı 23 yıllık peygamberlik serüvenini bilmeden Kuran ayetleri konuşulmaz diye düşünüyorum.
O zaman Kur’an, Hz. Peygamber’e siret olayları karsısında ne dedi, kime nasıl hitap etti ve bu hitap nasıl anlaşıldı? Bu bir sorudur ve önemli bir sorudur. Ama asıl bugünkü 21. yüzyıl Müslümanlar’ının sorması gereken soru, biz bugün ne anlamalıyız? Ne anlarsak doğru yaparız? Yüce Mevlâ bu kitabını gönderirken, o zamanın insanlarına hitap ederken aynı zamanda bizi de hitap ediyordu. Peygamberin ümmeti olarak o hitabın içine bizim de anlayacağımız mesajları yerleştirdi. İşte onun için ilim olmadan, ilmi çalışma olmadan Kur’an’ın çağrısının anlaşılması, hitabının evrensel mesaja dönüşmesi zor. Bu yüzden Hizmet hareketi gibi hareketler yanlış İslam algısından besleniyorlar. Aslında bir anlamda kasıtlı olarak bozuyorlar. Ama bunda bizim payımızda var diye düşünüyorum. İslam’ın yeterince anlaşılmaması konusunda herkes payına düşen hatayı kabul etmeli.
Biz nerelerde hata yaptık.
Yakında çok yakında sizlerle buluşturmanın heyecanını yaşadığım bir 15 Temmuz romanı “KARA GÜNEŞ”te çok şey bulacağız.
Saf, pür bir çığlık büyütmek size kalıyor…