İsrail’in şimdiye kadarki en aşırı sağcı ve faşist hükümeti, 18 Haziran 2023 Pazar günü gerçekleştirdiği olağan kabine toplantısında, muhtemel bir barışı istemediğini gösterdiği gibi mutedil İsrailliler ile bu toprakların gerçek sahibi olan Filistinlilerin önümüzdeki yıllarda iki devletli çözüm planına ulaşmasını zora sokacak çok tehlikeli bir karara imza attı.
Bu karara göre işgal altındaki Batı Şeria’da yeni Yahudi yerleşim yerlerinin kabul edilmesi yetkisi, Millî Savunma Bakanlığı’ndan alınarak Batı Şeria’dan sorumlu Maliye Bakanı olan Smotrich’e verildi. Ayrıca daha önce bu bölgedeki yerleşim yerlerinde yaşamış olup önceki yönetimler tarafından alınan kararlarla tahliye edilenlerin de isterlerse ayrıldıkları yerlere dönebilmesine hükmedildi.
İsrail siyasetini takip edenler bu kararı, Batı Şeria’nın uzun süreden beri devam eden de facto (fiilî) ilhakının, de jure (hukuki) hale gelmesi şeklinde yorumlamaktadırlar. Ancak bu sürecin son kararla başlamadığını bilakis bu karara giden yolun taşlarının Netanyahu liderliğindeki hükûmet kurulurken döşendiğini belirtmek yerinde bir tespit olacaktır.
Hatırlanacağı üzere Netanyahu, koalisyon ortaklarıyla hükûmet pazarlığı yaparken her ikisi de Yahudi yerleşimciler arasından gelen aşırı sağcı Ben Gvir ve Smotrich’e önemli ödünler vermek durumunda kalmıştı. Bu kapsamda Ben Gvir, polis teşkilatından sorumlu Ulusal Güvenlik Bakanı olurken, Smotrich ise Maliye Bakanlığı ile birlikte işgal altındaki Batı Şeria’nın sorumluluğunu da üzerine almıştı.
O vakit bu görevlendirme, tartışma konusu olmuş ama bugün yaşanan gelişmelerin başlangıcının bu atamalar olacağı kestirilememişti.
Keza 1967’den beri devam eden askerî işgal nedeniyle Batı Şeria’nın kontrolü, ordudan sorumlu olması hasebiyle Millî Savunma Bakanlığı’ndaydı. Ancak bu görevlendirmeyle yetki, askerî makamlardan sivil otoriteye geçmiş ve bu sayede işgal de aslında bir ilhaka dönüşmüştü. Fakat bu detay, hükûmetin ne kadar aşırı sağ ve kökten dinci olduğu tartışmalarının gölgesinde kalmıştı.
Bunun ardından, 2005 tarihinde Gazze’den tek taraflı çekilme yapılırken çıkartılan “Geri Çekilme Kanunu (disengagement law)”nda 23 Mart 2023’de bir değişiklik yapılmış ve o tarihe kadar Batı Şeria’nın kuzeyinde bulunan Homesh, Sa-Nur, Ganim ve Kadim gibi yerleşim yerlerindeki Yahudi iskânını yasaklayan maddeler kaldırılmıştır. Bu değişiklikle, uluslararası hukuk normu kabul edilen Birleşmiş Milletler kararlarına göre de yasa dışı olan Yahudi yerleşimlerinin iç hukukta meşrulaştırılması sağlanmış oldu.
Bu sayede hükûmet bu bölgelerde yeni yerleşim yerlerini onaylayabilecek ve bu bölgelere bütçeden pay ayrılarak hem bu bölgeler yeni gelecek yerleşimciler için cazip hale getirilecek hem de burada yaşayan yerleşimcilerin hayat standardı yükseltilebilecekti. Keza Netanyahu hükûmeti de göreve başladığı Ocak 2023’ten bu yana, işgal altındaki Filistin topraklarında 7 binin üzerinde yeni yerleşim yeri onaylayarak üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirdi.
Bu kararların en somut yansıması ise mayıs ayında kabul edilen tartışmalı bütçe kanunu olmuştur. Zira daha önceki yıllarda Batı Şeria’da bulunan yerleşim yerlerinin geliştirilmesi için bütçeden doğrudan kaynak ayrılamazken, bunu engelleyen hukukî durumun ortadan kalkmasıyla hükûmet rahat bir nefes almış ve 484 milyar şekel tutarındaki 2023 bütçesinin neredeyse dörtte biri yeni yerleşim yerlerini savunan Ben Gvir ve Smotrich’e bağlı bakanlıklara aktarılmıştır.
Bu sayede Batı Şeria’da bulunan Yahudi yerleşim yerlerine yeni altyapı yatırımları yapılması mümkün hale gelmiştir. Hatta diğer koalisyon ortakları olan Shas ve UTJ partilerinin talepleri de karşılanarak, önceki hükûmet tarafından kesilen Yeşiva öğrencilerinin harçlıkları ile dinî eğitim veren okullar için de ilave fon ayrılmıştır.
Görüldüğü üzere mevcut İsrail hükûmeti, ajandasındaki her maddeyi adım adım hayata geçirmektedir. Bunların en önemlisi ise kuşkusuz daha hükûmet kurulmadan Smotrich ve Ben Gvir’in vaatleri arasında olan Batı Şeria’nın ilhakıdır.
Bu niyetin en bariz delili ise geçtiğimiz aylarda Smotrich’in Ulusal Güvenlik Bakanı olarak Fransa’ya yaptığı ziyarette, konuşma yaptığı kürsünün önüne yerleştirilen büyük İsrail haritasıdır. İşin ilginç yanı, bu haritada Filistin topraklarının tamamının yanı sıra Ürdün de İsrail toprakları içerisinde gösterilmiştir. Yani İsrail’deki aşırı milliyetçi ve kökten dinci partilerin hedefleri, sadece Filistin topraklarını değil Ürdün’ü de İsrail topraklarına eklemektir.
Uluslararası hukuka göre Batı Şeria’da işgalci konumunda olan İsrail, Filistinlilerin toprakları üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi olmamasına rağmen yıllardan beri devam eden işgalini artık fiili ilhaka çevirmiş durumdadır. Bu kapsamda sadece Oslo Anlaşmaları ile belirlenen C Bölgesi’nde değil A ve B bölgelerini de kapsayan komple bir ilhak söz konusudur. Atılan son adımlarla birlikte fiilî ilhaka hukukî bir arka plan da kazandırılmış olup, tüm dünyanın gözü önünde Batı Şeria, hem ‘de facto’ hem ‘de jure’ olarak ilhak edilmektedir.
Bakalım dünya bu gerçeklikle ne zaman yüzleşecek ve İsrail’in bu kural tanımazlığına gerektiği şekilde mukabele edilebilecek mi?