Türkiye 24 sene önce bugün internet ile tanıştı. İnternetin hayatımıza girmesi ile sosyal yaşamımız da değişti. İnternet insanlara yeni bir hayat sundu. Wikipedia’ye göre;
İnternetin kökeni, hataya dayanıklı, sağlam ve özel bir bilgisayar ağı kurmak isteyen Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından 1960 yılındaki araştırmalara dayanır. 1980’lerde Ulusal Bilim Vakfı tarafından yeni bir ABD omurgasının finansmanı için toplanan özel fonlar, Dünya çapında katılım ve birçok özel ağın birleşmesine neden olmuştur. 1990’larda uluslararası bir ağın yaygınlaşması ile internet, modern insan hayatının temelinde yer almıştır.
İnternet üzerinden ağ sayesinde iletişim kuran bilgisayar sistemleri olan askeri iletişim sistemi Semi-Automatic Ground Environment (SAGE) ve ticari havayolu rezervasyon sistemi olan Semi-Automatic Business Research Environment (SABRE) 1950’lerin başında başlamıştır. 1960’larda ise the Advanced Research Projects Agency (ARPA), ABD’nin savunma sistemi için the Advanced Research Projects Agency Network (ARPANET)’nin tasarım finansmanı olmaya başladı.
1960’larda oluşturulan projelerin sayesinde 1969’da İnternet o dönemin zirvesine ulaşmıştır. Bu tarihten sonra da ARPANET bildiğimiz modern İNTERNET olarak hayatımıza girmiş oldu. 70’li yılların başında Amerikan üniversitelerinde bu projeden yararlanma imkânı verilmesinin ardından e-posta (SMTP) ve NNTP uygulamaları yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bunları FTP ve HTTP izlemiştir. 30 Nisan 1993’te CERN tarafından WWW ön ekiyle İnternet kamunun ulaşabileceği şekle getirildi.
İnternet teknolojisi Türkiye’ye ilk olarak 1987 yılında Ege Üniversitesi’nin öncülüğünde kurulan Türkiye Üniversite ve Araştırma Kurumları Ağı (TÜVAKA) ile geldi.
12 Nisan 1993 tarihinde ODTÜ’den Ankara-Washington arasında kiralık hat ile de Türkiye’de ilk İnternet bağlantısı gerçekleşti ve vatandaşların kullanımına açıldı.
Günümüzde internet üzerinden sosyal ağlar yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. İnternet kullanıcısı neredeyse herkesin kendine özel sosyal medya sayfaları var ve bu sayfalarından duygu, düşünce ve eylemlerini takipçileri ile paylaşmaktadırlar. Siyasetçiler için ise eylem ve düşüncelerini aktarabilecekleri önemli bir alan oldu. Herkes kendince ünlüdür. Herkesin kendince takipçileri, yorumcuları vardır. Birinden haber almak için birilerine sorma dönemi bitmiştir. Sohbetler de artık sanal olmuştur. Merak ettiğiniz her kişi ile ilgili bilgiyi ilk önce internet üzerinden bakıp, araştırır olduk. Hal hatır sormak için de yazışmayı tercih eder olduk. Yüz yüze muhabbetlerin yerini sosyal muhabbetler aldı. Bu iyi bir gidiş değil.
Bu durum, toplumumuzda psikolojik sorunların yaşanmasına da yol açmaktadır. Paylaşımlar insanlara karşı üstünlük sağlamayı amaçlıyorsa, kıskançlık ve daha iyi yaşadığını sosyal medyadan kanıtlama çabaları bizlere zarar veriyor. Dengemizi bozuyor. Tasavvuftaki tevekkülü de ortadan kaldırıyor. Gördüklerimize inanır olmak elbette ki hayatımızı sorunlu hale getiriyor. İnsanların insanlarla uğraşması, daha iyi yaşama konusunda yarışması mutluluğumuzu elimizden almaya öncülük ediyor.
Sosyal medya kullanıcılığı konusunda daha çok eğitim çalışmaları yürütülmesi zamanı geldiğini düşünüyorum.
Bakara Suresi 148. ayette diyanetin mealinde Allah şöyle buyuruyor: “Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya toplar, Allah şüphesiz her şeye Kadir’dir.”
Bizler Müslüman olarak, sosyal medyayı bilinçli kullanırsak, buradan bize buhran bulaşmaz, ama eğer nefislerimizi tatmin etmek, yani hava atmak veya başkasının hayatı ile yarış haline girersek psikolojimizi yıpratmış, kendimize zarar vermiş oluruz. Sosyal medyayı iyilik ve güzellikte örnek olarak kullanırsak, huzurumuz da, başarımız da artar.
Selam ve dua ile…