İlk olarak gazetemiz yazarlarından Tuğrul Selmanoğlu’nun sosyal medya hesabından paylaşmasıyla haberdar olduk ondan…
İçmiş, zıkkımlanmış, zaten yerinde olmayan kafası iyice uçmuş ve ağzından salyalar, burnundan sümükler akıtarak küfürler savuruyordu.
Hem de öyle böyle küfürler değil… Yaratılanı bırakmış, Yaradan’a küfrediyordu. Aslında karşınıza geçip size küfretse belki muhatap kabul edip iki tokat vurmaya hatta cevap vermeye bile tenezzül etmeyeceğiniz, onunla harcayacağınız vakti zül addedeceğiniz bir kişiliksiz. Ancak bu nasipsiz; kılığına, kıyafetine, tipine, insan olamamışlığına bakmadan tüm insanların, tüm kâinatın yaratıcısına ağza alınmayacak küfürler savuruyordu.
İnsanların kutsallarına, inançlarına, değerlerine küfredince doğal olarak tepki de oldukça sert oluyordu.
Bu şarlatanın sosyal medya hesabına bir bakayım dedim. Son gönderisinin altına öyle yorumlar yapılmıştı ki… Kendisinin ettiği küfürlerin katbekatını kendisine etmişler orada… Ancak orada şu dikkatimi çekti: Burada tepki gösterenlerin ekseriyeti de dindar kimliğe sahip değildi. Çoğu da açıkça yazmış dindar olmadığını… Ancak hepsinin ortak tepkisi şu şekildeydi: İnanmayabilirsin, dinin gereklerini yerine getirmiyor olabilirsin ama Allah’a, dine, dinî değerlere küfredemezsin!..
Bu durumu sevindirici buldum… İnsanlarımız yaşamasa da dinî değerlere, hâlâ büyük önem veriyor ve saygısızlığı asla kabul etmiyor. Tabii bu kategorinin dışında olan azgın bir azınlığın olduğunu da unutmuyoruz. Onların ne bir kutsalı ne de kutsala saygısı var. Onlar zaten bir değere sahip olamayacak kadar değersiz yaratıklar!..
Bu habere konu olan olay, gerçekten üzücüydü ancak üzüntümüzü ziyadeleştiren asıl şey ise bu kişiliksizin “öğretmen” kimliği olmasıydı. Maalesef ki İslamiyet’ten nasipsiz, insanlıktan uzak bu bunak, Tekirdağ’da bir okulda beden eğitimi öğretmeniymiş!.. Yine maalesef ki yapılan haberlerde de hep “öğretmen” kimliği ön plana çıkarılıyordu.
Nihayetinde şikâyetlerin ardından gözaltına alınan bu kişiliksiz, “dinî değerlere saldırı ve hakaret” suçundan, Türk Ceza Kanunu’nun 216’nci maddesinden tutuklandı.
İnşallah tez zamanda itibarını ayaklar altına aldığı öğretmenlik mesleğinden de ihraç edilip uzun zaman “Medrese-i Yusufiyye”de misafir edilir.
Öğretmen, muallim demektir… Muallim, ilim öğreten kişidir; ilim sahibi olmalı ki ilminden birileri nasiplensin… İlim ise öncelikle kendini bilmektir… Kendini bilmeyenin ilmi bir işe yaramaz, muallim olamaz!..
İlme talip olan talebe, kendini bilmeyen birinden ne talep edebilir ki?
Bu kendini bilmezin kendine hayrı dokunmamış ki talebelerine, millete bir hayrı dokunsun. Kısacası, “Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede?”
İnsan olamamış bu kişiden eğitimci olmaz, öğretmen olmaz, muallim olmaz!..
O hâlde eğitim camiası, bunun gibilerden tez zamanda temizlemeli; taze beyinleri iğfal etmesinin, bu ülkenin geleceği olan nesilleri zehirlemesinin önüne geçmeli…
Basın mensubu dostlardan da bir ricam var: Ne olur bu tarz olumsuz haberleri verirken “öğretmen” vurgusu yapmayalım, mesleğin itibarını bu kadar düşürecek dilden kaçınalım.
Yapılan iş kutsaldır, o işi yapanlar değil… O hâlde yapılan iş hatırına, nesillerimizi korumak adına, nesillerimizi yetiştirecek kişileri itibarsızlaştıracak dilden kaçınalım!..