Hayat rengini kadının ruhundan alır. Bir bakar ebruli sevinçler bahşeder. Bir konuşur, kırmızı olup kalbi tutuşturur. Bir susar, yas olur, siyah olur. Bir gülümser turuncu bir şavka dönüşür. Bir söyler özgürleştirir mavi gibi, bir ağlar gümrah sevinçler yeşertir.
Kadın yanı başındaki sevdiklerinden tutunda, bir vatanın en ücra köşesinden en bilindik merkezine kadar uzanan alaim-i sema olup tüm coğrafyayı kuşatabilecek renge, ahenge, nizama, disipline ve sair melekelere sahiptir.
Ancak her kadın değil! Fıtri hazinesini örgütleyenlerden bahsetmiyorum. Küfre müptela olmuş, edepten yoksun afişleri taşımanın gururunu satılık ruhlarına yafta yapmış kadınlardan hiç mi hiç söz etmiyorum!
Sözünü ettiğim imanlı hanımefendilerdir. Yol haritasını Vahy-i İlahiden belirlemiş, Rabbisinin kendisine verdiği zaafları ve melekeleri doğru keşfetmiş, kendini bilmeyi Rabbini bilmek olarak etüt etmiş, kulluk makamından, ibadet hükmünde bir seyre müştak olmuş, kalbinde iman, aklında vatan, ruhunda cennet tahayyülü olan kadınlar bir coğrafyayı yedi renkli bir gökkuşağı olup kuşatabilir ancak.
Çünkü kadın, annelik ve eş vasfı ile kalbindeki imanın rengini sevdiğine nakşedebilendir!
Sesi, tüm hoyrat gürültülerin tesellisi, sözü, tüm incinmişliklerin ve tercihlerin rehberi, ahvali, erkeğe nispetle zarafetin ve letafetin temsili hükmünde yansır hayata.
Sonra şefkatiyle nakış düşürür evlatlarının kumaşına. Merhametiyle şekil bulur o kumaş topluma libas olur da zahiri şekillendirir. Estetiğin ve zarafetin tınılarını kâinatın dilinden okur çünkü kadın.
Erkeğin gözleri uzakları, ufukları yoklarken, kadın ayakları dibinde gülümseyen papatyayı görendir.
Erkeğin elleri, Rabbisinin kendisine emanet ettiği kadını kayırıp kollamak için kaygıyla, tasayla, hatta kavgayla yumruk sıkmaya meyyal iken kadının elleri bir bahar meltemi gibi sevdiklerine dokunmaya teşnedir.
Erkek, çocuklarının geleceği için aldığı tedbirleriyle ve/veya çevreden gelecek etkilere ve tepkilere karşı akli yöntemler ile keskin tedbirler alırken, kadının o naif elleri bir panter keskinliğinde pençeye dönüşüverir.
Evet, kadın kâinatın sert ve yumuşak tüm detaylarını ruhu ile okuma vasfına sahiptir ve bu vasıf onun en büyük otoritesidir.
Toplum rengini kadının ruhundan alır!
Ademoğlundan bu yana insanlık, erkeğin varlığına mecbur olmakla birlikte kadının zarif ruhundan süzülen, latif çözümleriyle, naif ahvaliyle, şefkatiyle, merhametiyle, basiretiyle, fetanetiyle şekillenir.
Ve işte kadın fıtri kodlarını koruduğu müddetçe dünya güzelleşir. Çünkü her kadın önce erkeğinin, sonra evlatlarının zarafet mektebidir. Onun yetiştirdiği evlatlar şekillendirir toplumu. Kadın kaba ise hoyrat bireyler eklenir topluma. Zarif ise zarafetin o keskin gücüne sahip fertlerle medeniyetler inşa edilir.
İşte bu hakikatin farkında olanlar şirk için, nifak için akledenler ülkemin kadınları üzerinden yol kat ediyor. Satın alıyor mayası Anadolu olan kadınlarımızı ve onların fıtratlarını örgütlüyor.
Söyleyenin ardında söyletenlere dair Türk milletinin kadınlarını değiştirdiklerinde, toplumu değiştireceklerinin farkında olanların sinsi disiplinleri yatıyor.
Kendi kodlarından mayalanmayalanlara inat, ülkemin kadınları şimdi daha fazla gayretle rengini düşürmeli hayata. Fıtri özelliklerini insan yapımı projeler için değil, en büyük rızaya talip olmak için tazeden niyet etmeli. Sesiyle, sözüyle, imanı ve zarafetiyle toplumu nakış nakış işlemeli.
“Edebi edepsizden öğrenmenin” pratiği ile bu vatanın evlatlarını münevver eyleyecek bir duruş sergilemeli… Ki, küfür, şirk, edepsizlik yerle bir olsun!
Yunusca; “Edebim el vermez edepsizlik edene/ Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene” demeli…