İlkelerimizi yitirirsek/yitirmişsek bizden geriye ne kalır?

Bir ülküden bahsediyorsak, ilkelerini yitirenlerin ülkülerine ulaşmasından söz edilebilir mi?

‘İnsan olmak’ tabiri olumlu manada kullanılır.

İnsan olmak aynı zamanda bir ilkeye sahip olmayı da beraberinde getirir.

İnsana yakışan da ilkeli davranmasıdır.

İlkesizlik ilkelliktir.

Kokuşma; ilkelerimizi yitirdiğimizde, değerlerimize uygun davranmadığımızda, ahlakı paranteze aldığımızda başlıyor.

Kokuşmayla birlikte birey ve toplum olarak çözülüyor, saldırganlaşıyoruz.

Rakibi olarak gördüğüne hiçbir ahlaki kaygı taşımadan vuranlar, yanlış olduğu bir olayı bile bile doğruymuş gibi göstermeye çalışanlar, ya da tam tersi, menfaatleri için her türlü entrikaya girenler, siyasette, ticarette, toplumun tüm katmanlarında, malum kokuşmayı artırıyor.

Oysa bırakın rakibimizi, düşmanımız gözünde dahi ahlaki bir duruşumuz, tutarlı bir görünümümüz, insani bir tavrımız olmalı değil mi?

Öyle olmayacaksa nerede kaldı bizim farkımız?

Her ne adına yapıyorsak yapalım, savrularak kazandığımız, uğruna bu derece yamulduğumuz o şey kaybettiklerimiz nezdinde bir hiç mesabesindedir.

Kısa süreliğine kazandıklarımıza bakıp kâr elde ettiğimizi sanıyoruz; oysa uzun vadede kaybetmişiz de farkında bile değiliz.

Onurunu kaybeden birinin ne kazandığını sorar mısınız?

Güvenilirliğini yitiren birinin bunu ne uğruna yitirdiğinin bir önemi olabilir mi?

Doğruluk kaybedilmiş, erdem kaybolmuşsa geçmiş olsun.

Bilhassa siyasetteki çekişmelere bakıyorsunuz, hangi cenahtan olursa olsun, karşıdakinin onuruna her türlü saldırı kendi hanesine yazılmış bir kazanç olarak görülebiliyor.

Ancak kavga ediyoruz.

Kavga ederken de adeta herşey mübah.

İzafi olmaması gereken hak, hakikat ve adalet kişinin konumlandığı yere göre değişebiliyor.

Bizden olanların hakkını ararken, aynı düşünceye sahip olmadıklarımıza, muhaliflerimize dönük yapılan haksızlıkları görmezden geliyorsak, doğruluğu ve erdemi yitiririz.

Hele hele; kendimizden olanlardan sadır olan haksızlığı haklı, karşımızdakilerdeki haklılığı haksızlıklık olarak dönüştürüyorsak, emin olma vasfını yitirmişiz demektir.

Yeri geliyor medya da manipüle ettiği haberler, çarpıtarak yansıttığı hadiseler eliyle buna çanak tutuyor.

Toplumu doğru bilgilendirmekle sorumlu yayın kuruluşları durduğu yere göre yayın yapacaksa bir güvenilirliği kalır mı?

İlkesi olmayanın duracağı bir yeri, gösterebileceği bir duruşu, kestirilebileceği bir davranışı olmaz.

Durduğumuz, bulunduğumuz yere göre yaptığımız tanımlamalarla insanlığımızı yitiriyoruz. Farkında mısınız?

Amaca götüren her yol mübah olarak göreceğiz, yoksa savunduğumuz, temsil ettiğimiz ahlaki duruşa göre mi hareket edeceğiz?

Tekrar niyet etmek lazım, insan olmaya, insanca davranmaya.