Türkiye, Suriye’de iç savaşın başladığı günden bu yana jeopolitik risklerin en üst seviyeye çıktığı bir karmaşa vekaos döneminden geçiyor. Uluslararası güçler tarafından tutulan kiralık katiller, 7 Haziran itibariyle hain ve kalleş saldırılarını artırdı. Son 1 ayda başkent Ankara 2 kez, İstanbul ise 1 kez küresel terörün kanlı yüzüne en şiddetli şekilde tanık oldu. Bölge’de sınırlar yeniden çizilirken, milletlere karşı dayatılan dikta rejimlere karşı mücadeleler sürerken, başta Irak ve Suriye’de oluşacak istikrar ortamının kilit taşı olacak Türkiye, tarihi emellerinden vaz geçirilmek, sindirilmek ve “Onların” dediğini yapmak için zorlanıyor.  Bizler 2 bin yıllık bir devlet geleneğine sahibiz. Ne saldırılar, ne katliamlar, ne ihanetlere tanık olduk! Çok şükür ki yine dimdik ayaktayız…  Yine milli güvenliğimiz kırmızı alarm veriyor, ne zaman vermedi ki? Ayağa kalkmak istediğimiz her salise, alarm çanları çalmaya başlamadı mı? Gerek PKK’nın kalleş saldırıları, gerek askeri darbeler, gerekse de ekonomik krizlerle başımıza vurmadılar mı?  Açıkça ifade etmeliyim, küresel sistem Türkiye’nin tarihi misyonuna dönmesinden korkuyor. Bir bakın etrafınıza,  Afrika’dan, Asya’ya, Ortadoğu’dan, Balkanlar’a kadar zulüm gören, ne kadar Adem Oğlu varsa her birinin umuduyuz sağlanacak barışın teminiyiz.  O yüzden ki,  PYD’nin sözde federasyonuna müdahale etmemiz PKK terörüyle engellenmeye çalışılıyor,  AB Zirvesi’nde göç krizine ilişkin çözüm formülleri sunarken, binanın arkasında PKK çadırı açılıyor.

Tercih yapmanız şart

Ülkeler, tehditlere karşı vatansever insanların gayretleriyle galip gelirler. Vatanseverlik kimliği eleştirinin, yıkıcılığın çok ötesinde bir statüdür. Türkiye’nin kenetlenmeye ihtiyacı olduğu bugünlerde, birlik ve beraberlik bir yana dursun, hükümeti devirmek için PKK’da, Paralel’de, DAEŞ’te ittifak merkezi oldu, sözde muhalefetimiz için.  Medya ve ifade özgürlüğünün yeniden tanımlanmaya ihtiyacı olduğu kadar muhalefetin de görev ve yetilerinin şekillendirilmesi gerekiyor. Binlerce kez, ifade edildiği gibi benimde şikayetim Türkiye’deki muhalefet sorununa. Akıl, mantık ve uluslararası normlar çerçevesinde muhalefet, iktidarı denetleyen, devletin Ali menfaatlerinde ise destek unsuru olan topluluğun adıdır. Lakin Türkiye’de ne iktidarı denetleyen, nede ali menfaatleri gözeten bir otoriteye rastlamak mümkün değil.  Öyle bir ana muhalefet partisinin lideri düşünün ki, PKK’nın elebaşlarından Cemil Bayık ile aynı duyguları paylaşıyor, aynı hedeflere koşuyor. Paralel çeteyi kılavuz edinmiş, içinde milletin bulunduğu otobüsü “Yar” dan aşağıya sürüyor. Ali menfaatler, sözlükteki sözcük kadar umurunda değil. Milletin gözündeki tabloda HDP ne kadar PKK’nın sözcüsü ise CHP’de o kadar müttefikidir.  Ne yazık ki, Necip Fazıl üstadın deyimiyle, “ Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme şartıyla vatanı düşürmeye razıdır”.  Türkiye’nin kurucusu  olduğunuiddia eden CHP, “Millilik” ve ihanet arasında bir tercih yapmak zorundadır.  Milliliğe karşı her türlü operasyonunuz, milletin aklı selimine takılır. Ya Türkiye’li olun, Yada şer ittifakına ortak.