Sevgi ne ile belli olur? Tabii ki sevdiğinin istek ve arzusuna uymakla… O halde Cenab-ı Hakk’ın(cc) üstün vasıfta ve halife olarak gönderdiği insan da O’nu sevmeli. Aynı zamanda bu sevginin eserini üzerinde açık bir şekilde göstermelidir. Emirlerini yapmalı, yasaklarından kaçınmalı, zikretmeli ve şükürden gafil olmamalıdır.

Sevmek ve sevilmek…

Sevgi ve muhabbet beslemek… Kalben bağlanmak…

Ne güzel şeyler bunlar. Ne büyük manâlar…

Sevgiden hâsıl oldu her şey…

Sevmeseydi yaratmazdı hiçbir şeyi Rabbimiz…

Ya biz O’nu seviyor muyuz acaba?

Bir ananın yavrusuna olan sevgisini düşünün! Neler var acaba onun tertemiz yüreğinde? Katıksız ve karşılıksız bir sevgi, sadece fedakârlıklarla dopdolu yanık bir bağlılık değil mi? İnsan olsun hayvan olsun her ana böyle değil mi?

Kim verdi acaba onun yüreğine bunu?

Seven, sevilmeye lâyık olan O güzel Yaratıcı değil mi?

Sevgi olmasa bitkiler bile büyümez. Sevgi olmasa gökten yağmurlar yağmaz. Sevgi olmazsa hiçbir şeyde tat olmaz.

Bütün bu kanunları koyan sevilmez mi hiç?

Göğe emrederek rahmet indiren, yere emrederek nîmetler bitiren, kuşları gökte uçuran, yeryüzünde onca mahlûkatı yaratıp rızıklandıran ve yaşatan; coşan, ağlayan ve yalvarıp–yakaran gönüllere rahmet deryasından katreler indiren O…

Toprağa düşen tohumu fışkırttığı gibi, analarda yavrular yaratarak besleyen, dünyaya gönderen, büyüten; acıktığı ya da acındığı zaman ağlatan, doyduğu ya da sağlıklı olduğu an güldüren ve gözler önünde günden güne geliştirerek konuşturan, düşündüren ve hayata alıştıran O…

Nasıl bir yüce Yaratıcı ki O, ne gök ne yer ve ne de ikisi arasındaki onca yaratık, hiç O’nun hükmünün önüne geçemez. “Ol” deyince olduran, “öl” deyince öldüren, hayatı bir imtihan kılan ve herkesi kendine döndürendir O!

Nice zalimler, güçlüler, saltanat ve makam sahipleriyle onca varlıklılar, O’na dönmese olmaz! Topraktan gönderdiği gibi toprağa döndüren ve hak edenleri yılan-çıyan ve akreplere yediren, toprakta çürütendir O!

Daracık yerleri kocaman bir cehenneme çevirendir O!

Meğer nefret edince neler oluyormuş!

O’nu kim durdurabilir ve kim O’nun önüne geçebilir ki?

***

Ama O ki; Kendisini seven ve buyruklarını tutarak kulluğunu idrak edenleri, dilerse, toprağa bile yedirmeyen, hatta abdestini bile bozdurmayan ve de kefenini çürütmeyerek ruhunu cennet âlemlerinde dolaştırandır…

Meğer sevince ne güzel oluyormuş sonuç!

İşte kocaman Cennet bahçeleri…

***

Sevgi ne ile belli olur? Tabii ki sevdiğinin istek ve arzusuna uymakla…

O halde Cenab-ı Hakk’ın üstün vasıfta ve halife olarak gönderdiği insan da O’nu sevmeli. Aynı zamanda bu sevginin eserini üzerinde açık bir şekilde göstermelidir. Emirlerini yapmalı, yasaklarından kaçınmalı, zikretmeli ve şükürden gafil olmamalıdır.

Onlar Allah’ı tam bir sevgiyle severler:

“İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise çok daha fazladır.” (2 Bakara 165)

Yüce Sevgili, kendisini sevenlerin hallerini ve mükâfatlarını şöyle sıralar:

“Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu, sadece onlarındır.

(O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.

(Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selâm olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir, (derler).”  (13 Ra’d 22-24)

Zira onlar, dünyada bütün sevgileri atıp güzel Cemale âşık olmuşlardı. Allah ve Rasûlü âşıkları hakîkat pınarlarından kana kana içmişler, gönül derûnlarında Hakk’ı bulmuşlardır. İnsanı yücelten, insanlığını bildirip yaşatan bu sevgiye, şu asırda ne kadar da muhtacız!..

***

Şimdi “sevgililer günü” furyaları eser durur.

“Sevgili” kim acaba?

Yaratan, yaşatan, nimet veren ve bir gün huzuruna alacak olan değil mi?

Keşke O’nu sevebilsek!

Keşke O’na kul olabilsek!

Keşke O’nunla olduğumuzun farkına varabilsek!

O bize şah damarımızdan yakınken…

Anlatmak kolay, yazmak da öyle ama ya yaşamak…

İşte mes’ele orada…

Ziya Paşa ne güzel söylemiş:

“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”

Evet. Her günümüz “Sevgili”Günü…

Bunu anlayıp yaşayabilsek ne mutlu!

O ki, o seçkin kullarını şöyle çağırır Dergâh-ı İzzet’ine:

“Ey Rabbine ibadet etmekle huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (89 Fecr 27-30)

Duâmız, bu güzel sonuç olsun inşallah…