Önceki yazıda ‘Suruç katliamı’ vesilesiyle Türkiye’yi kontrol etmek isteyen güçlerin üç konuda mesaj verdikleri hususuna temas etmiş, bunlardan 2 ve 3. maddelerin ‘koalisyon’ ve ‘dış politika’ konularına işaret ettiğine ama asıl 1. maddenin mühim olduğuna vurgu yaparak, onu da bu yazıda ele alacağımı ifade etmiştim.
Evet, 1. madde, tahmin edeceğiniz üzere Tayyip Erdoğan’ın etkisizleştirilmesi meselesidir.
Bu katliamın tek başına bu konu özelinde gerçekleştirildiğini bile söylememiz mümkün…
Zira bahse konu dış ve iç mihraklar, sadece bu hususa odaklanmış durumdalar.
Ne yapıp ne edip, Erdoğan’ı denklem dışı tutmak istiyorlar!
Reis’in halk nezdindeki itibarını çok iyi bildiklerinden, halkın algısını manipüle etmeye yönelik bir dizi eylem planı geliştirdiklerini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Bu yüzden medyada konuşlanmış ne kadar kurşun asker varsa sahaya sürüyorlar.
Bu yüzden, bir medya projeksiyonu ve toplum mühendisliği ürünü olan Demirtaş’ı öne çıkarıyorlar.
Hepsinin yaptığı, kelimenin tam manasıyla algı operasyonu.
Sözgelimi Can Dündar, bir dizi yalanla ortaya çıkıyor.
MİT TIR’ları hadisesine gönderme yaparak düzmecesi bile olmayan sözde belge argümanıyla yalanın ve haysiyetsizliğin üzerine tüy dikerken, şüphesiz ki bunu bir görev bilinciyle yapıyor.
Hasan Cemal, olanca nefretiyle, mantık kurallarını alt-üst edercesine ve insan zekasını aşağılarcasına, sorumluluğu Erdoğan’a yıkma çabası serdederken, aynı maksada matuf bir gayretkeşlik içerisinde…
Doğan medyasında ve Paralel İhanet Çetesi medyasında, bahsini ettiğim manipülasyonlara dair mebzul miktarda örnek mevcut.
Hepsinin yegane amacı Tayyip Erdoğan nefretini kökleştirmek ve tabana yaymak.
Öyle ki, HDP Eş Genel Başkanı, S. Demirtaş, göz göre göre yalan ve iftira atmaktan içtinap etmiyor.
HDP’lilerin, bu nefreti tabana yaymak için çok özel çalıştıkları, artık kendilerinin bile saklamadığı bir gerçek.
Oysa HDP’nin parti olarak bu nefret söyleminde kazanacağı hiçbir şey yok.
Buna rağmen bu yalan ve dedikoduları evlere kadar özenle ulaştırma çabaları, hayli manidar olsa gerek.
Evet, HDP ve Başkanı Demirtaş, özel olarak parlatılmalarının bedeli olarak bu dezenformasyonu yapmakla görevliler.
Yani, işleri bu.
Şu bir gerçek ki, AK Parti ve CHP arasında başlayan koalisyon görüşmelerinde masadaki en önemli (belki de tek) husus, bu nokta olacaktır.
“CHP, kendisine emredildiği üzere, Erdoğan’ın etkisizleştirilmesi mukabilinde bütün bakanlıkları AK Parti’ye vermeye bile razıdır” dense, şaşkınlıkla karşılayacağımı söyleyemem doğrusu.
Şer güçler açısından en önemli hedef Erdoğan’dır ve o yıkılmadıkça amaçlarına asla ulaşmış sayılmayacaklardır.
Bu yüzden, İslam, vatan, millet, ahlak ve insaniyet gibi kaygıları olan kim varsa (Erdoğan’a muhabbet beslemiyor olsalar bile), onun etrafında kenetlenmek zorundadırlar.
Bunun özeti de şu sözde gizlidir:
Ya devlet başa ya kuzgun leşe!…