7 Haziran seçimlerinden sonra eğer 4 gün içinde yeni bir koalisyon ihtimali daha doğmazsa yeniden bir seçime daha gideceğiz.
Hatırlayalım, daha iki ay önce olduğu için hepimizin hafızaları çok taze, bu seçimlerin en büyük sürprizini HDP yapmıştı. Barajı geçecek mi geçmeyecek mi diye tüm gözler HDP’ye çevrilmişken, seçim akşamı ortaya çıkan tablo birçok kişi için tam bir sürprizdi.
AK Parti hükümetinin başlattığı barış süreci meyvelerini vermiş, son üç yıl içinde sürdürülen çabalar, ülkeyi terör ve şiddet ortamından kurtarma iradesini göstermiş ve bu durum da HDP’nin işine yaramıştı. Bu dönemde adım adım gelişen demokratik siyaset ortamı neticesinde, yüzde 13 oranında oy alan HDP 80 milletvekiliyle Meclis’e girdi.
Bu oylar arasında elbette, müzmin AK Parti muhalifleri, küskünler, CHP’den gelen oylar da var. Ancak temel felsefe olarak barış ve güven ortamına, huzura duyulan özlem bir anlamda HDP’nin oylarını da tavan yaptırdı.
Tam da 90’lı yıllardan ve Meclis’ten yaka paça kapı dışarı edilen siyasetçilerin görüntüsünden nasıl bugünlere geldiğimizi düşünürken ve bunun için içten içe şükrederken, kendimizi yeniden çatışma ortamının içinde bulduk.
PKK’nın saldırıları başladı, arkasından operasyonlar derken her gün şehit haberleri, öldürülen teröristler, acı bir dejavu yaşadığımız hissindeyiz hala. Kent Konseyleri her gün bir yerde özerklik ilan ediyor. Bu koroya belediye başkanları da katılıyor. Barikatlar kuruluyor, hendekler kazılıyor. Bu şehirler, eski güvensiz günlerine döndürülmeye çalışılıyor. Bölge insanına günlük hayat ‘haram’ ediliyor neredeyse.
“Barış hemen şimdi” diyordunuz değil mi? Evet, gerçekten öyle… Şartsız, amasız, siyasi beklentileriniz, planlarınız, hedefleriniz, bunların hepsini bir kenara bırakarak bir adım öne çıkıp “ben buradayım” demeniz gerekiyor.
Uluslararası arenadaki çırpınışları, Ortadoğu coğrafyasındaki şekillenmeye bağlı pozisyon almaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız”la başlayan ‘sert’ ve ‘asla hiçbir konuda bir araya gelmez’ siyaset dilinizi bir kenara bırakın artık.
HDP bugün yeni bir yol ayrımında. Öyle cılız ve güçsüz bir ses tonuyla değil; tamamen şiddeti reddetmesi ve bugünlerin atlatılması için çaba göstermesi gerekiyor. Ahmet Türk gibi adamların, yani HDP’nin neredeyse hiç kalmayan uzlaşmaya ve müzakereye açık isimlerinin çıkıp konuşması lazım.
Bugün gazetemizde yer alan bir haberde, IRA ve ETA örneği üzerinden, PKK-HDP ilişkisi yorumlanıyor. Özet şu aslında: “IRA’ya Sinn Fein siyaseti hükmederken, HDP’ye PKK’nın şiddeti yön veriyor.” HDP artık bu şiddet dili ve siyasetinden kurtulmak zorunda.
Bu hem tüm ülkenin hayrına olur. Hem de yeni bir seçimin öncesinde, kendi tabanının ‘barış’ beklentilerini sukutu hayale uğratmamak, Selahattin Demirtaş’ın deyimiyle ‘emanet oy verenleri mahcup etmeyeceğiz’ sözünün gereğini yerine getirmek üzere yeni bir yol seçmesi lazım.
İmza kampanyası başlatan Kürt gençlerinin dediği gibi, ‘Edi bese-artık yeter’…