Referandum öncesi dost meclislerinde üç tespitim ve bu tespitlerim doğrultusunda üç tahminim olmuştu.

Birincisi; AK Parti teşkilâtlarının rehavet içerisinde olduğu, sadece Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın gayretine yaslanarak yol almanın marazi sonuçlar doğuracağı idi. %60 “Evet” öngörüsünde bulunan dostlara %53 tahmin verdiğimde yadırganmıştım.

İkincisi; yurtdışı oylarının, Avrupa’nın tüm karalama ve engelleme politikalarına rağmen, %60’ın üzerinde “Evet” diyeceğini öngörüyordum. Bunca çirkin, bunca hadsiz, bunca, rezil bir politikanın kodlarında fıtrî vicdana sahip olanların tahammülünü aşıracağını iddia ediyordum. Zira Rabbin, ademoğlunu yaratırken bahşettiği vicdanı körleşmemiş olan Hz. Ömer, Halit Bin Velid gibi keskin ve dinamik ruhların hidayetle şereflenerek Hak dâvâya katıldıklarından beridir bu hakikati zihnim hiç mi hiç ihmal etmiyor.

Üçüncüsü ise, Suriye sınırında Fırat Kalkanı Operasyonu ve yurt içinde PKK ile mücadele eden, dünün Cumhurbaşkanı bu günün Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Erdoğan’ın Anadolu’nun güvenini kazandığını ve Kürt kardeşlerimizin, ülkücü kardeşlerimiz kadar duyarlı olacağını iddia ediyor, Avrupa’ya ve bizim iflah olmaz “Hayır”cılarımıza Anadolu ruhunun nasıl kavi bir dirlik ve birlik içerisinde olunacağını göstereceklerine inanıyordum. Anadolu vatan bütünlüğünü ve bölünmezliğini korumanın ahdini tazeledi.

Evet, süreç geçti, şimdi sonuçları görme ve değerlendirme zamanıdır. Gerek muhafazakâr camianın “Hayır”cıları, gerek CHP’li “Hayır”cılar ve gerekse Avrupa’nın azılı Haçlı ordusunun “Hayır” desteği karşısında tek vatan, tek millet, tek bayrak ve tek devlet şuurunu koruyan % 51,36’lık kitle büyük bir başarıyla “Başkanlık Sistemi”ni onayladı.

“Hayır”cılar infiale teşne şimdi. Gerek sosyal medyada, gerek cadde ve sokaklarda tahrik edici ifadelerle ve talimatlarla kargaşa ve kaos oluşturmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bize düşen ise sükûnet, itidal ve sabr ile kucaklayıcı üslûbumuzla millet bütünlüğüne zeval gelmesini engellemektir.

Bu vatanda, aynı gökyüzünü seyreden, aynı havayı teneffüs eden milletimizin bütünlüğü için hangi partiye, hangi mezhebe bağlı olursa olsun tüm tepkiler, mü’minlere çok yakışan ve kazayı, kederi def eden samimi bir tebessümle karşılanmalı.

Avrupa’ya gelince… Küffarın kibrine tevazu ile yaklaşmak hezimetin kuyusunu kazmak olacağından, dinler savaşına dönüştürülmüş “Haçlı” yaklaşımına, gerekli siyâsî tepkileri Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan verecektir. Fakat bir başka cevap öngörüm var ki, zat-ı âlilerine bu köşeden iletmek diliyorum.

Hadsiz ve küstah Haçlılara cevaben, 29 Mayıs 2017 tarihinde Ayasofya minarelerinden ezanlar yükselsin. Mü’minlerin alınları, şükür ile Ayasofya’nın kubbesine nakşedilmiş “Allah, yerlerin ve göklerin Nur’udur” (Nur Suresi/35) ayeti kerimesinin himayesinde secdeye varsın. Âminlerle kıyama kalkıldığında atılan her adımın, verilen her gayretin, hayata geçirilen her hareketin önce Rabbin rızasına, sonra devletimizin bekâsına uygun olması için and içilsin.

Zira aziz milletimiz, yürekleri, zihinleri fethetme ruhsatını ve yetkisini Devlet Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a vermiştir. Hayr olsun inşallah!