Başlığı okuyunca aklınıza o efsane şarkı gelmiş olabilir. Gelsin, bahanesiyle açıp dinleyin. Gülden Karaböcek’ten dinleyin ama. Ne diyordu o şarkıda? “Bir gün gitsen bile hatıran yeter.” İşte bu sözün üzerine konuşacağız ama baştan söyleyeyim cıvık aşk yazısı olmayacak. Öyle yazı okumak isteyenler ot böcek dergilerinden alıp okuyabilir.
Muhakkak dedenizin, nenenizin dibine oturmuşsunuzdur. Gözleri uzaklara dalmıştır, sene o zaman altmışlar veya Menderes dönemi diye başlamıştır bir hatıra. Yüz ifadesini hatırlayın. Hem eskide kalmasının hüznü, hem taptaze durmasının huzuru var o kırışık alında. Kendinizi hatırlayın. Tekrar tekrar anlatılsa bile her seferinde o gerçekliği hissettiniz. Sizin de yüzünüz tarif edemeyeceğiniz bir çehreye büründü. O, hatıralar gerçektir çünkü, canlıdır. O hatıraların yeri yürektir çünkü. Orada maneviyat vardır. O yüzden eskilerin askerlik anısı bitmez, bugünün gencinin askerlik anısı var mı?
O insanlar hatıralarla yaşıyordu. O insanlar hatıralarla yaşamak zorundaydı. Ellerinde tek bir görüntü, video yoktu. Az sayıda fotoğrafı saymıyorum. O insanlar unutmamak zorundaydı, hatırlamak zorundaydı. Görüntüler, videolarında kalplerinde saklı olduğu için de her seferinde o ana dönebiliyor, o anı yaşayabiliyor ve yaşattırabiliyorlardı. Kalbin, hazıfa kartı yoktur, kotası da. Kalp, Rahman’ın evidir, sınırsızdır bu yüzden.
21. yüzyıl insanının hatırası kalbinde saklı değil, elindeki teknolojik cihazda kayıtlı. Bu yüzyılın insanının anlata anlata bitiremeyeceği hatırası yok, hatıraları eskitiyor ve hafıza dolduğunda çöp kutusuna gönderiyor. Her anı çekiyoruz. Sosyal medyada paylaşıyoruz. Farkında olmasak da orada gördüğümüz beğeniler, yorumlar o hatıranın etkisini öldürüyor. Ertesi gün yeni bir gönderi paylaştığımızda, bir önceki gönderi yani aslında “hatıra” etkisini çoktan kaybetmiş oluyor. O yüzden de unutuyoruz. Kalbimize değil, hafıza kartlarına yüklediğimiz için unutuyoruz. Hafıza kartlarının belli kotası vardır, kota dolduğunda yeni yer açılması için eski kaydettiklerimizi siliyoruz. Aslında eski diye şartlandığımız “hatıraları” siliyoruz ve yine farkında olmasak da o hatıralar cihazdan silinirken aklımızdan, kalbimizden de siliniyor.
Her şeyin bir ruhu vardır. Eşyanın, insanın, bitkinin, mananın. Ve evet hatıraların da. Biz modernist olmadığımız için her şeyin ruhu olduğuna inanırız. Ve kainatta ruhun bilincine eren sadece insan olduğu için, yüreğe kazınanlar ruhlarını kaybetmez. Cihaza yüklenen her şey ruhunu kaybeder ve bir gün silinmeye mahkum olur.
Hatıralarımızı önemseyelim. Cihazlarımızı önemsemeyelim. Hatırlamamak size bir sorun olarak gözükmeyebilir. Ama unutmayın, böyle giderse bir gün bizi de kimse hatırlamayacak. Hiçbir hatırada yaşanmayacağız. İşte bu, ölümdür.