Türkiye’nin modernleşme öyküsünün sembolü şüphesiz başörtüsüdür. Ülkemizin muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hedefinin, savunma, otomotiv, makine sanayii, bilişim teknolojisi gibi alanların gelişmesinde değil de, kılık kıyafetin değişmesinde olduğunu sanan despotlar yüzünden neredeyse 100 yıldır en temel sorunumuzdu.
Bu zalim yasakların olduğu dönemde binlerce öğrenci okulunu, binlerce memur işini bırakmak ve hayata diplomasız, işsiz devam etmek zorunda kaldı. Yine binlerce genç kız, hiç bilmediği ülkelere eğitimini tamamlamak üzere gitti. Çilekeş Anadolu insanı, çocuklarını okutabilmek için evini barkını satmak zorunda kaldı. Çünkü bu artık bir “onur mücadelesi”ne dönüşmüştü. Evlatlarını bu zalimlere daha fazla ezdirmek istemiyorlardı. Genç kızlar ise örtülerini cellatlarına teslim etmemek için, ecrini Allah’tan umarak bu meşakkatli yola girmişlerdi.
Çok şükür, devlet aklının hizaya girmesiyle birkaç yıl içinde sorun çözüldü; geride ise parçalanmış hayatlar, yıkılan ümitler bırakarak. Fakat, zulüm son bulduysa şayet, bunda teslim olmayan bir irade ve ümidini sadece Allah’a bağlayan ve yardımı ancak ondan dileyen milyonların gözyaşları var.
Şimdi, “Eskiden öyle miydi? Yasaklar vardı ama başörtüsü böyle yozlaşmamıştı. Gayriahlaki hareketler, makyajlı, ellerinde sigaralı türbanlılar görüyoruz” diye başlayan cümleleri ne çok duyuyoruz. Bu “çoklar” bize üniversitelerin önlerinde “bir avuç direnmeye çalışırken” neredeydiler, merak ediyorum.
25 yıl önce başörtülü gençler üniversitelerde vardı fakat sayı daima azdı. Kamuda görmek ise bir hayal. Bir tek milletvekili olmasın diye mecliste savaş ilan etmişlerdi. Şimdi ise bakanlarımız dahi var.
Başörtüne düşmanlık edenler, onun içinde barındırdığı İslami kimlikle kavgalıydılar. Onlara göre başörtüsü “İslami yaşam ve mücadele”yi sembolize ediyordu. Aslında bu yönüyle doğruydu.
Peki tek sorunumuz allık, pudra mı?
Örtülü genç kızların makyajını, modayı takip etmesini sorun edenler, acaba İslami kimliği sembolize ettiği için yıllarca kavgasını verdiğimiz başörtüsünün, Allah’a, vatana ve millete savaş açanların ellerinde kullandıkları bir malzemeye dönüşmesine neden tek bir laf etmezler?
Asıl, PKK destekçisi bir vekilin örtüsüyle “bölücülüğü” savunmasına itiraz etmeli değil miydik? Bir protesto esnasında gözaltına alınan kızın polis tarafından tacize uğradığı iddiası günlerce konuşuldu. Elbette sorun bir kadının, bir insanın onuruysa konuşulmalı. Ya başörtüsünün onuru?
Binlerce polisimizi katleden, savcımızı kendi makamında kameraların önünde hunharca infaz eden; sokaklarımızda canlı bomba olup ölüm kusan bir terör örgütü adına bu genç kız “başındaki örtüyle” nasıl eylem yapar diye sormalı değil miyiz?
Milletimizin üzerinden tanklarla geçen, savaş uçaklarıyla Meclisi, Özel Harekâtı, caddelerimizi ateş topuna çeviren darbeci terörist bir örgütün mensupları nasıl olur da “başörtüsü”nü başlarında taşıyabilirler diye sormalı değil miyiz?
Suriye’de, Irak’ta ve hatta ülkemizde tıpkı ruhunu Batı’ya satmış FETÖ gibi, dini istismar ederek katliam yapan, çocukları dahi acımadan infaz edebilen bir vahşet örgütü olan DEAŞ, başörtüsünü kullanırken rahatsız olmalı değil miyiz?
Başörtülü genç kızların allığına, pudrasına laf etmek daha kolay sanırım. Hem böyle afili laflar edince sosyal medyada takipçin artar, hem de ahlak abidesi olursun. Ne güzel hayat.