Amerika’daki ‘ikiz kuleler’ vurulduğunda, bir dergi için bu hususa dair kaleme aldığım yazının başına “Kalbinde maraz olanlar için başa alınmış bir not” diyerek bazı yanlış anlamaları engellemek maksadıyla daha yazıya başlamadan şerh düşmek mecburiyeti hissetmiştim.
Sanırım bizim kaderimiz bu…
Gâvurlar ve içimizdeki gâvur muhipleri öylesine kuşatmışlar ki bizi, en tabii haklarımızı savunurken bile “bir dakika, sakın yanlış anlamayın” diye hususi bir not düşme ihtiyacı hissediyoruz.
Neden?
Çünkü onların “yanlış!” dedikleri her ne varsa, peşinen “yanlış” kabul edildiği için maruz kaldığımız dezenformatik kuşatmayı yarıp bu saldırıları püskürtme gücüne sahip değiliz de ondan…
Hamas’ın 7 Ekim’deki en tabii haklarını savunmak maksadıyla yaptığı eylem bunun son örneğiydi.
Yazılarımıza yine “Hamas’ın eyleminin sivilleri değil, yerleşimci denilen işgalcileri hedef aldığını; sivillere yönelik tedhişin caiz olmadığını” belirterek başladık.
Şüphesiz ki bu notu düşmek her hâlükârda gerekli…
Gerekli çünkü ABD ve İsrail adına propaganda yapmayı vazife edinmiş medya kuruluşları ile onların gönüllü kalemşorları, haklı davanızı bir anda terör savunuculuğu gibi takdim edebilir ve siz, daha meramınızı anlatmadan bu iftirayla cebelleşmeye başlayabilirsiniz.
Nitekim bugün, neredeyse tüm dünya kamuoyunun İsrail’i mahkûm ettiği gerçeğine rağmen mezkûr çevreler, siyonizm ve soykırım karşıtlığını ‘antisemitizm’ gibi yansıttı ve ABD ile kimi Batılı ülkeler bunu ‘suç’ kapsamına alarak oluşan algıya berhava etmeye çalıştı…
Dünya üzerinde ‘yasal devlet’ (!?) sıfatını haiz iki devlet var ki ‘küresel terörün’ önde gelen mümessilleri oldukları hâlde, sahip oldukları güç sayesinde tüm fiillerini BM eliyle yasallaştırıp terörü kendileri için bir hakka dönüştürüyorlar.
Bunlardan birisi, topraklarına çöreklenerek yok ettiği yüz binlerce yerlinin kanı üzerinden kelimenin tam manasıyla ‘soykırım’ yaparak devletleşen ABD; diğeri, maruz kaldığını iddia ettiği ‘soykırım mağduriyeti’ üzerinden devletleşen İsrail…
Hakikat noktainazarında gayri hukuki olduklarında zerre kadar kuşku bulunmayan bu iki müstekbir güç, ironik bir biçimde “küresel terörün” tanımını yapıyor; yetmezmiş gibi bunu tüm dünyaya kabul ettiriyor ve ardından da yeryüzünü kana ve ateşe bulamaktan geri durmuyor…
Afganistan’da taş üstünde taş bırakmamak, Irak’ı işgal etmek, Gazze’ye abluka uygulamak, salkım bombaları kullanmak ve her türlü şenaati gözlerini kırpmadan gerçekleştirmek, uydurdukları bu muhayyel terör tehdidin gerekçesi olabiliyor ne yazık ki…
Biz de maalesef, ‘antisemit değiliz ve sivillere yönelik eylemleri tasvip etmiyoruz’ diye açıklama yapmadan meramımızı anlatamıyoruz bu sinsice oluşturulan algı neticesinde…
Çocuk, kadın, yaşlı demeden on binlerce sivili ve masumu katleden küresel teröristler, ne acıdır ki tüm dünyayı kendi uydurdukları bu asılsız argümanlarla suçlayabiliyor, daha da kötüsü bundan sonuç alabiliyorlar…
İşgal ettikleri yahut hak sahibi olduklarını düşündükleri herhangi bir ülkenin hâkimiyet sınırları içerisinde kafasına göre operasyon düzenleyebilen, suçlu addettiği bir kimseyi yargılamaya gerek bile duymadan öldürebilen ve bunu bir marifetmiş gibi tüm dünyaya deklare edebilen bir anlayış vahşidir, acımazsızdır, insafsızdır, hukuk tanımazdır ve canidir!
Eğer ‘terör için çarpıcı bir örnek verin dense’ saydığım hususlar, bu tanım için tek başına yeter de artar bile.
Şimdi, bu gerçekler ışığında yazı başlığımızdaki soruyu ayrıntılayarak tekrar soralım…
Ülkesini ve halkını ter türlü zorluğa ve imkânsızlığa karşın yiğitçe savunan Hamas mı terörist yoksa yüz binlerce insanın ya doğrudan veya dolaylı katili soykırımcı ABD ve İsrail mi?..