Bundan birkaç gün önce katil ABD’nin, İran derin devletinin komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesine hep birlikte şahit olduk. Öncelikle altını çizmek gerekirse; Kasım Süleymani, ABD’liler gibi Müslümanları ve özellikle de çocukları öldüren bir katildir. Halep katliamının da baş sorumlusudur. Bugün İdlib’de yaşananlar da bu adamdan asla bağımsız değildir. İşte bu yüzden ABD’nin yaptığı katliama sevinmiyor, Süleymani için de üzülmüyoruz! Bildiğimiz bir gerçek var ki; her iki ülke yönetimi de “Türk ve Müslüman’’ düşmanıdır. Katil ABD’nin amacı mezhepler üzerinden bölgede ‘’Din savaşları’’ çıkarmak, ‘’Müslüman’ı Müslüman’a’’ kırdırmaktır. Anlaşılan o ki, savaş yine Irak’ta olacak ve bu işin en çok sevineni de büyük İsrail hayali ile yanıp tutuşan İslam düşmanı Siyonistler olacaktır. Peki, bu kirli savaşta bizler taraf mıyız? Asla! Bizim tarafımız bellidir o da İslam dır. Arabulucuyuz ve barıştan yanayız. Asla kan dökülmesini istemeyiz. Ama Müslüman elbisesi giymiş İran, mutlaka bir şekilde hamle yapacaktır. Nitekim ben bu yazıyı yazarken İran devlet televizyonu, İran Devrim Muhafızları Ordusunun ABD’nin Irak’taki Ayn el-Esed Hava Üssü’nü vurduğunu ve en az ‘’80 ABD’li Teröristin’’ öldürüldüğünü alt yazı olarak geçiyordu.
Bu kirli savaş kısa sürede nereye evrilir bilemeyiz. Lakin bildiğimiz bir şey var o da; ölenlerin hep Müslüman olmasıdır. Tüm dünyadaki İslam ülkelerinin durumu içler acısıdır. Neredeyse otuz yıldan bu tarafa Ortadoğu’da Müslümanlar hep kaybetmiştir. Günümüz Müslümanlarının yaşadığı sıkıntılar hiç kuşkusuz içinde bulunduğu cehalet, bilgisizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Müslümanların önündeki en büyük engel ise cehalettir. “İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kâfidir’’ diyen üstat Fazıl, yine kitabın tam ortasından konuşmuştur.
Kıymetli dostlar bilesiniz ki; Müslümanların cahil kalması her daim emperyalistlerin işine gelmiştir. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki; Müslümanlar eğer eğitimli bir hale gelir de gelişirlerse; onları istedikleri gibi kullanamazlar, onlara silah satamazlar ve ülkelerindeki petrol, gaz ve kıymetli madenleri sömüremezler. İşte tam olarak ta bu yüzden İslam düşmanları, Müslümanların gelişmesini hiçbir zaman istememişlerdir. Bununla da kalsalar ya kalmıyorlar ve Müslümanları sürekli olarak öldürüyorlar. Müslümanların kimisi direkt düşman eli ile katledilirken kimisi de ırkçılık ve mezhepçilik gibi fitneler ile birbirlerine düşürülerek öldürülüyorlar. Pekâlâ, size daha da acı olanı söyleyeyim mi? Bu alçaklar, hiç utanıp sıkılmadan Müslümanları tüm dünyaya ‘’cani, terörist ve câhiliye toplumu’’ olarak gösteriyorlar. Hâlbuki Müslüman’dan terörist olmaz! İslam’dan da terörist çıkmaz!
Kıymetli dostlar; ne geliyor ise başımıza bilesiniz ki cehaletten geliyor. Hâlbuki yüce dinimiz İslam, öğrenene de öğretene de çok kıymet vermiştir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti, “Yaratan Rabbinin adıyla oku” dur. Zât-ı risâlet efendimizin (a.s.) damadı, toprağın babası Hz. Ali (r.a.) “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” buyurarak, ilme ve o ilmi öğretene duyulması gereken saygıyı bizlere işaret etmiştir. Evet, cehalet tüm kötülüklerin ve felaketlerin kaynağıdır. Lakin cehâletin panzehiri de İslâm’dır. Hoşgörü ise İslam ahlakının özüdür. Dolayısıyla İslam ile cehaletin bir araya gelmesi zinhar mümkün değildir. Çünkü İslâm dini, cehaletin ter türlüsüne savaş açmıştır. Cehalet, küfrü şirki temsil ettiği gibi, ilim de imanı ve İslam’ı temsil eder.Cehalet hiçbir şeyi bilmemek değil esasen kendini bilmemektir. İnsan ilim ile hürriyete, cehalet ile de esarete kavuşur. Bir toplumu cehalete mahkûm etmek, adeta o toplumu ölüme mahkûm etmek gibidir. Ne diyordu ünlü filozof İbn Rüşd: “Cehalet korkuya, korku nefrete, nefret şiddete götürür…”
Ezcümle demem o ki kıymetli dostlar; bugün itibarı ile insanların cahil olmalarının sebebi, ilim talebinden yüz çevirmeleri, ilim meclislerinden uzak durmaları ve faydasız şeylerle uğraşmalarıdır.
Tabiî ki de cehâletten kurtulmak için sadece okumuş ve yazmış olmak yetmez. İnsan olmak, insan kalmak ve İslam ahlakı ile yetişmekte gerekir. Çünkü nice câhiller vardır ki sözüm ona onlar, toplumun önde gelen aydınları ve bilim adamlarıdır!. Fuzuli ile bitirelim mi? Ne diyordu üstat; “Mey gider saki kalır, her renk solar haki kalır. Eğitim insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik baki kalır…”
Selametle…