Öğretmenlik, en zor mesleklerden biridir. Malzemeniz insan ve işiniz insana şekil vermek olduğu için işiniz hem çok zor hem de çok hassastır. Hata yapma lüksünüz çok yoktur, hata yaptığınızda bedelini hem siz hem yetiştirdiğiniz nesiller ağır şekilde ödeyebilmektedir. Vurdumduymaz olma, “bana ne” deme, bu defa olmadı diğerlerini daha iyi yaparım diye düşünme şansınız da pek yoktur. Hep iyi olmak, hep daha iyisini hedeflemek zorundasınız. “Hayat silgi kullanmadan resim yapma sanatıdır.” demişler ya bunu öğretmene uyarlarsak “Öğretmenlik, silgi kullanmadan insana şekil verme sanatıdır.” diyebiliriz.
Öğretmenseniz herkesin sizden farklı farklı beklentisi vardır. Öğrenci, veli, yönetici farklı bir şey bekler. Hem işinizi iyi yapmanız hem o insanları memnun etmeniz hem de hakkaniyetten ayrılmamanız gerekmektedir.
Hemen hemen herkesin ortak fikri şu: Öğretmenlik zor bir meslek, gerçekten özveri ve fedakârlık istiyor. Buna rağmen herkes öğretmenliği öğretmenden iyi bilir. Herkes, öğretmene işini öğretmeye kalkar; öğretmeni eleştirir, yargılar, suçlar, öğretmen hakkında hüküm verir. Kimse bir doktora, mühendise, avukata işini nasıl yapacağı konusunda akıl veremez ama öğretmene gelince herkes, işini nasıl yapması gerektiğini, nerelerde hata yaptığını, işini nasıl yaparsa daha iyi olacağını söyleme hakkı görür kendinde ve hiç çekinmeden üst perdeden akıl verip işini öğretmeye kalkabilir.
Son yıllarda özellikle sosyal medyada, TV’lerde, basın-yayın organlarında öğretmenlere saldırmak, öğretmeni aşağılamak, her şeyde öğretmeni suçlamak moda oldu ve birileri nezdinde de prim yapan bir durum hâline geldi.
Karne dönemi gelip yaz tatiline girileceği zaman öğretmenlere saldırı mevsimidir. Bu dönemde öğretmene saldırmak, öğretmeni suçlamak, aldığı maaşı başına kakmak, yaptığı iki aylık tatili burnundan fitil fitil getirmek modadır ve bu, hiç sekmez.
Çocuğunun kaçıncı sınıfta olduğunu bilmeyen, eğitimin temelinin ailede atıldığından habersiz çokbilmiş bir veli, başarısızlığın tek müsebbibi olarak öğretmeni suçlayabilir.Anne ve babalık görevini layıkıyla yerine getirmemiş, okulların açılmasını çocuğunu başından atmak için dört gözle bekleyen anne ve baba, bütün olumsuzluklarda öğretmeni suçlamakta çok cevvaldir.Bir başarısızlık olduğunda ya da öğrenci-veli-öğretmen üçgeninde bir sıkıntı yaşandığında doğrudan öğretmeni suçlayarak, öğretmeninin arkasında durmayıp böylece kendi sorumluluğundan da kurtulabilir mesela bir yönetici.Anne, baba, öğrenci, yönetici, insan olamayanların tüm suçlusu öğretmenlerdir.Ne zaman eğitim camiasındaki bir sıkıntıdan bahsedilse topun ağzındaki ilk kişi öğretmendir. Öğretmenler yetersizdir, eğitilmeye muhtaçtır, öğretmen sınava tabii tutulmalıdır. Herkes, öğretmene not vermelidir, öğretmeni değerlendirmelidir. Öğretmen ellerine düşmüştür ya bir kez, bir suçlu gibi sorgulanmalı, mümkün olduğunca kötülenmeli ve kendini kötü hissetmesi sağlanmalıdır.Zayıf not alan öğrencinin ve velisinin, öğretmeniyle ters düşen bir yöneticinin öğretmen hakkında hakkaniyetli değerlendirme yapıp yapamayacağı ortada iken -yeterlilik konusu apayrı bir problem- öğretmeni değerlendirme olayı sürekli gündeme getirilip öğretmen için tehdit unsuru olarak kullanılır.
Sonra da bu öğretmenin öz güven sahibi olması, başarılı olması, sadece eğitimi düşünmesi beklenir.
Olur mu? Olmak zorunda, öğretmen değil mi yapsın, yapamıyorsa bıraksın!..
Vurun abalıya!..
*Bu konu, birkaç yazı daha kaldırır. Katkı yapmak isteyen eğitimciler, mesaj yazabilir. Cumartesi devam…