En üst düzeyden yapılan açıklamalar seçime kadar gerginliklerin, olayların eksik olmayacağı yönünde. Art arda yaşadığımız olaylar da bunu doğruluyor. Demek ki yaşayacağımız olaylar konusundaki istihbarat birikimi belli bir seviyeye gelmiş. Yetkililer açıkça açıklama ihtiyacı hissediyor.

Hangi güçlerin huzurumuzu bozmak için nasıl bir psikopatlığa girişeceği konusu pek net değil gibi. Birbiri ardına yaşadığımız olaylar ciddi bir güvenlik açığı olduğunu kanıtlıyor. Bir an oluyor ki ‘herşeyimiz pamuk ipliğine bağlaymış’ düşüncesi tüm ülkeyi sarıveriyor. Elektrik kesintisi, adliye baskını, Fenerbahçe otobüsüne saldırı…

Fenerbahçe’nin takım otobüsünün Rize dönüşü kurşunlanması olayı milyonlarca kişiyi sokağa indirecek bir olay. İster fanatik bir taraftar, ister profesyonel bir keskin nişancı tarafından gerçekleştirilmiş olsun, sonuçları itibariyle ülkeyi kaosa sürükleyebilecek bir girişim. Fenerbahçe cephesinde 30 milyondan fazla, Trabzon tarafında da milyonlarca kişiyi karşı karşıya getirebilecek bir senaryo.

Daha açık söyleyelim. Saldırı sonrası otobüs durdurulamasa ve Trabzon yolundan bir katliam haberi gerseydi eğer, Türkiye mezhep savaşından daha beter bir çatışma ortamına sürüklenmiş olacaktı. Trabzon ve Fenerbahçe’nin kupa-şike mücadelesi kan davasına dönüşecekti…

Neyse ki hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor’lu yöneticiler, daha soğukkanlı, daha akıllı hareket ederek güzel bir kriz yönetimi sergiliyor. Trabzon medyası da olay anından itibaren, “40 kişinin canına kasteden bizden değildir” manşetleriyle tavrını net koyuyor. Trabzon medyasının tavrı ulusal medyadan daha önemli. Çünkü Trabzon’un nabzını onlar tutuyor. Vakit kaybetmeden hastaneye koşarak tedavi altındaki Fenerbahçe otobüsünün şoförüne geçmiş olsun ziyaretinde bulunan Trabzonsporlu yöneticiler ve açıklamaları çok önemliydi.

Yakın geçmişte yaşanan bazı olaylardan dolayı duyarlı olan Trabzon, bu olayın da şehre maledilmemesi için teyakkuzda…

Son olayda atılmak istenen gol direkten döndü. Trabzon ve Fenerbahçe iyi bir kurtarış yaptı. Bu olayda asıl golü devlet yedi. Devlet, defansını güçlendirmezse, güvenlik açıklarını kapatmazsa daha çok gol yiyecek demektir.

Geçen gün görüştüğüm bir stratejik iletişim uzmanı, Türkiye’de özel sektör ve kamunun stratejik iletişim hizmeti almadığını ve bedellerini ağır ödediğini örnekleriyle anlattı, dehşete kapıldım. Adalet Bakanlığı’nın stratejik iletişim danışmanı siz olsaydınız Çağlayan olayıyla ilgili neler yapardınız diye sordum. Çok basit ve etkili bir cevap verdi:

“Yetkili makamların bilgisi dâhilinde, böylesine önemli bir adliyeye değişik zamanlarda birkaç silah sokar, bu anları da görüntüleyip açıkları raporlaştırırdık. Çünkü bizim tespit ettiğimiz güvenlik açığını örgüt de tespit edecektir. Önlem alınması için bizim her zaman daha önce tespit etmemiz gerekiyor.”

Bu işi yapanlar bir çeşit şeytanın avukatlığın yapıyor. Kamunun da şeytanın avukatlarına ihtiyacı var.