Geçtiğimiz günlerde hepimizi derinden yaralayan ve üzen bir olayı yaşadık. İstanbul Adliyesi’ne giren teröristler, görev başındaki Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı önce rehin aldı. Ardından pazarlıklar sürerken, Savcı şehit edildi.

O günden başlayarak gazeteler, internet siteleri ve televizyonların nasıl bir yayın yapacağı ve hangi ilkelerle konuya yaklaşması gerektiği noktasında pek de hazırlıklı olmadığımız ortaya çıktı. Hem hazırlıksız yakalanmak hem de yayın ilkelerimizin oturmuş olmamasıydı, sorgulanması gereken.

Olayın ertesi günü İstanbul merkezli 25 gazetenin terör örgütünün propagandasının amacına ulaşmasını sağlayacak şekilde fotoğraflara yer vermesi hatadır, suçtur. Devletin ilgili kurumları, bu konuda etik ilkeleri ve yasaları ihlal eden tüm yayın organlarına ceza verse bile uluslararası alanda hiç tepki almaz. Çünkü dünyada hiç kimse, teröre bilerek ya da bilmeyerek destek veren yayın organlarına verilen cezalara itiraz etmez.

Bugün tartıştığımız konunun muhatabı hem medya kuruluşları hem de devlettir. Bu durumda devlet uluslararası kriterleri göz önüne alarak Basın Yasası’na bu ilkeleri koyabilir. Örneğin, İngiltere’de medyanın terör olayları karşısındaki tutarsız davranışları bu şekilde engelleniyor.

İngiltere’nin köklü kuruluşlarından birinin, “Savaş, terör ve olağanüstü olaylar” başlığını taşıyan yayın ilkelerinin belirlendiği belgede “savaş, terör, tehdit ve sahte ihbarlar, propaganda eylemleri, kaçırma, rehine alma ve işgal olayları, ulusal güvenlik, olağanüstü ulusal ve uluslararası olaylar, gösteriler, karışıklıklar ve ayaklanmalar, tehlikeli ortamlar, yüksek riskli faaliyetler ve olaylar” karşısında nasıl bir yayın yapılacağı ayrı ayrı düzenleniyor. Ayrıca, kurumda bunların danışılacağı bir ‘Yayın Politikası Daire Başkanı’ görev yapıyor.

Bizim konumuz olan ‘kaçırma, rehine alma ve işgal olayları’ başlığını taşıyan maddede, “Ulaştırma araçlarının kaçırılması, adam kaçırma, rehine alma ve işgal olaylarında yayınlayacağımız her şeyin hem Birleşik Krallık’ta hem de yurt dışında eylemciler tarafından görülüp duyulabileceğinin bilincinde olmamız gerekir.” deniliyor.

Araç ya da insan kaçıran ya da rehine alanlara bir platform sağlamanın, özellikle bizimle doğrudan temas etmişlerse yaratacağı etik sorunlarının da dikkatle düşünülmesi gerektiğine vurgu yapılıyor. Olayları aktarırken editoryal kontrolü elden bırakmamak üzere şu maddelere uyulması isteniyor:

*Eylemcilerle canlı yayında mülakat yapılmamalıdır.

*Eylemcilerin canlı yayında ortaya çıkardığı herhangi bir görsel ya da sesli kayda yer verilmemelidir.

*Propaganda eylemlerinin, şiddet içeren eylemlerin ya da onların mağdurlarının, eylemciler tarafından yapılmış kayıtları ancak üst düzeyde bir editöre danışıldıktan sonra yayınlanmalıdır.

*Okul işgali ya da uçak kaçırma gibi duyarlı olayları naklen yayınlarken görüntüleri yayına gecikmeli olarak vermeliyiz. Nasıl sonuçlanacağını kestiremediğimiz olaylarda ve iyice düşünmeden yayınlanamayacak görüntülerin kaydedilmesi durumunda bu daha da önem kazanır.

*Ulaştırma araçlarının kaçırılması, adam kaçırma, rehine alma ve işgal olaylarını izlerken polisin ve diğer yetkili makamların, yayınlandığı takdirde durumu daha da kötüleştirebilecek konulara ilişkin tavsiyelerine kulak asmalıyız.