Eylül, ‘matem’ ayıdır. Geceleri uzun, serin ve ‘kederli’ olur. Renk değiştirecek, yapraklarını dökecek illa bugünler…

Geceleri üşürsün, üzerine bir şey al.

Sadece Eylül’ün geceleri değil,  bütün karanlık o vakitler ‘derin sessizlik’ demektir. Yüreğinin kat kat derinlerinde bastırılmış, saklı tutulan duyguların gürültüsü, sessizliğe ‘baskın’ çıkar. Kederlerini bir gizem olarak yaşayanların kendilerini buldukları hayat yaprağıdır. Uyuyanlar değil, ayakta olanlardan sor geceleri…

Tıpkı eylül gibi, yaprak değiştirirsin gece olduğunda. Önceki günle aynı değil; biraz daha soluk olur sabahları, zifiri saatleri devirmiş dert sahipleri için…

Gece vicdanıdır insan ömrünün… Kimselerin duymadığı, bilmediği; kendinle hesaplaştığın anlardır. Özlemlerine dokunduğun, hastalıklarınla, kayıplarınla, hatalar, umutlar ve hayallerinle içinden konuştuğun zamanların adıdır, gece…

Hayal kırıklıklarının çizgi çizgi, desen desen süslediği tavanlara bakarsın, kimse olmaz duvarlarla ağlaşırsın geceleri… Saatin sesi, gönüldeki sızıların çığlığına karışır, birbiriyle yarışır, hayatın sessizliğine nispetle.

Gece, günlerin gölgesidir. İnsanlar çekilir, bulutlar çekilir, vasıtalar durur, hayat durur, gürültü durur… Radyolar hasretleri çalar. Yalnız olanlardan sor, geceleri. Bir önceki sabahla bugünkü akşamı birleştiren zaman dönümleri her dem sonbahardır aslında.

Gökyüzü, insanların erişemediği ‘uzaklıkta’ olduğundan, güzel görünür de gece yaşayanların hep uzakta olur gözleri, bekledikleri; sancılı geçer geceleri. Özleyecek çok şey; ama yapacak hiçbir şey olmaz yalnızların odasında…

Ateş böcekleri, çekirge ve bir havuz başındaki balkonda kurbağa sesleri ile köpeklerin uğultusu, kedilerin mırıltısı duyulur derinlerde. Sevmek, özlemek, beklemek yalnızca gecelere yakışır. Gökyüzü karanlığında açılan penceredir ay. Orada buluşur sevenler, mesafelere inat geceleri, birbirlerinden habersizce…

Sol tarafını çekiştirir bu saatlerde kalp… Üzerinden zaman geçer, yaralarının iyileştiğini zannedersin; ancak gece olur, yürüdüğün yolları geri dönersin. Hep öyle olur; uyuyunca geçecek zannedersin, uyursun geçmez.

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir?

Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat…

“Yıldız ilmiyle uğraşanlar ile takvim yapanlar gecelerin uzunluğunu bilemez. Gecelerin kaç saat sürdüğünü dert sahiplerine sor” demişlerdir.

Kalbin de bir hafızası vardır; başlarsın geç vakitlerde kendi duygularınla konuşmaya; üzerinden geçersin gözlerini kısıp gülen, mutlu yüzlerin…

Duvarlar konuşmaz, açık kalmaz hiçbir kapı… Perdelerin arkasındaki ışıkları izler, başkalarının huzurunda pay ararsın, onların karaltıları hareketlendikçe yeniden kendi yalnızlığına dönersin. Yağmurları biriktirirsin yüreğinde, yine içine ağlarsın da kimseler duymaz. Acı çekmemiş olanlar bilmez geceleri… Gece yaşayan dertlilerin derisi ince olur, başkalarının acısı karşısında ‘duyarlı’ davranır; kolay üşürler.

Eylül serin olur,  üşürsün yapayalnız.