‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’ öylesine bir söz değildi aslında. Çünkü devlet ve kulüp tarihi hep atbaşı ilerliyordu. Askerlerin, ‘Fenerbahçe bağlılığı’ sivil olanlardan çok daha büyüktü. Misal bir Hava Kuvvetleri Komutanı, ‘transfer işlemleri yetişsin’ diye bir futbolcu için askeri jet kaldırmıştı. Örneğin Sarı-Lacivert renklerin efsanevi isimlerinden Cemil Turan’ın askerlik görevi, Fenerbahçe’nin başarısı için bir orduevi toplantısıyla çözümlenmişti. 1946’da Zeki Rıza Sporel için Meclis’ten af çıkarılarak ‘askerlikten muaf’ tutulmuştu.

*

‘Cumhuriyet’ kavramı, fiilen ve işleyen bir güç olarak Fenerbahçe için birtakım kolaylıklar getirirken geçmişte, bu durum “askeri ve siyasi iktidarlar ile iş birliği” anlamı taşımaktaydı.

İslam Çupi’nin de dediği gibi, “Fenerbahçe’nin büyüklüğü, adı konulmamış bir başka büyüklüktü” işte… Eski ayrıcalıklar zaman içinde yerini şeffaflığa bırakırken, 1907 Derneği kurucuları Mustafa ve Ali Koç’un getirdiği ekonomik model ‘kurumsal anlayış’ sağladı.

*

1970’lere kadar siyasilerin başkanlık ettiği Fenerbahçe’de, 80’lerin ortasında artık iş adamları yönetimleri devralırken; askerlerin ‘renk aşkı’ ise hiç değişmedi. Genelkurmay’ın gölgesi daha 8 yıl öncesine kadar Sarı-Lacivertliler’in üzerindeydi mesela. Öyle ki; Aziz Yıldırım, Ali Şen ve Tahsin Kaya’nın ordu ile ‘iş yapmaları’ tesadüf olmasa gerek. Çarpıcı başka anekdot ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ali Şen başkanlığındaki Fenerbahçe Yönetimi’ne katılmasına 1994’te Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın ‘olumlu’ bakmamasıydı. Öte yandan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı da kulüp üzerindeki ağırlığını bu olayda hissettirmişti. Fenerbahçe’ye ‘ikinci başkan’ olamayan Erdoğan, zaman içinde “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı” oldu.

*

Özetle Fenerbahçe, 1908’den bu yana, asker ve sivil iktidarların millet ile kucaklaşmasında ‘köprü’ vazifesi görürken; 1975’te CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Fenerbahçe Başkanı Emin Cankurtaran’a “Şampiyon olan futbolcularınızı partimize üye yapabilir miyiz” diye sormuştu. 1993’te Güven Sazak’ın başkanlığındaki Fenerbahçe’nin yıldız ismi Rıdvan Dilmen’i, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, “Seni çok özledim” diyerek gece yarısı saat 02.30’da Harbiye Orduevi’nin 11’inci katına getirtmişti mesela.

*

‘Fenerbahçe parti kursa, hep kazanır’ düşüncesi Türkiye’de 90’ların ortalarına kadar geçerli bir karşılığı temsil etmekteydi. ‘Galatasaray ilgisi’ ile bilinen dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a Fenerbahçelilerin “Sandıkta görüşürüz” meydan okuması kolay hatırlanır. Yine 2011’deki Şike Davası’nın ilk günlerinde, Başkan Aziz Yıldırım’ın “Mesele şike değil, memleket elden gidiyor. Şike falan yok” açıklaması da Fenerbahçe’nin etki alanının tezahürü olarak öne çıkıyor. Zira o günlerde FETÖ’nün ihanet planları henüz ortalığa saçılmamıştı.

*

“AK Parti’nin mi Fenerbahçe’nin mi oyları” diye kıyaslama yapılacak olsa, 24 Haziran’da iktidar partisi, 2015’e göre 2 milyon eriyerek ‘21 milyon’ oy toplarken, Sarı-Lacivertliler’in “35 milyon” taraftarı olduğu çok sık tekrarlanan bir iddiadır.

Son olarak sabık Başbakan Adnan Menderes ve bakan arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ın idam edildiği 27 Mayıs İhtilâli’ne karşı olduğu için “Fenerbahçe’nin kapatılması” tartışmalarının yapıldığını eski yönetici Rüştü Dağlaroğlu’ndan öğreniyoruz. Yani Türkiye Cumhuriyeti ile bir “sembol” olarak Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin ilişkisi, yakın tarihe kadar hep paralel ilerlemişti.

*

Ali Koç başkanlığındaki Fenerbahçe’nin puan sıralamasında 15’inci basamakta yer alması, ancak “haftalık ölçü” olabilir. Yakın gelecekte Sarı-Lacivertliler’in sadece lig derecesinde değil, sınır ötesinde de Manchester City, Manchester United maçlarındaki gibi büyük zaferleri güncellenebilir. Pendikspor gibi sürpriz saha sonuçları, Fenerbahçe’nin adının karşılığı değil elbette.

*

90’ların ortalarına kadar Kadıköy Grubu, Dereağzı Grubu, Kürekçiler ve Sutopu Grubu gibi 12 parçaya bölünen Fenerbahçe’nin bugün de içeriden parçalandığı fark ediliyor. Ali Koç da buna vurguyla, imayla da olsa önceki teknik direktör Aykut Kocaman’ın ekibinin takım içinde, “Beşiktaş bizi yenecek, Cocu’nun cenazesini halıya saracağız” diyerek ihanet ettiğini açıklamıştı. Takım bilgilerinin dışarı sızdırıldığına dikkat çeken Başkan, yanlış antrenman yaptırıldığı, takımın yorgun maça çıkarıldığını tespit ettiklerini ve 3 antrenör ile 3 futbolcu için ‘disiplin cezası’ verildiğini açıklamıştı.

*

Bir tarihte hasbelkader Fenerbahçe’nin peşine düşmüş, yurt içi ve dışındaki maçlarında ‘gazeteci’ olarak bulunmuş birisi kimliğiyle yazıyorum. Getirdiği şöhretli futbolcuları, dünyaca ünlü teknik direktörleri ile Fenerbahçe, en kötü dönemlerinden birini yaşadığı geçmişte, “antrenör” ile çıktığı maçta Galatasaray’ı deplasmanda yenmişti. Tırmanışlar, düşüşler olağandır. Galatasaray’a, Beşiktaş’a, Trabzonspor’a 10 yıllarca ‘yenilmezlik’ serisi tutturduğu istatistikler ile de sabittir.

*

Fenerbahçe’ye içeriden sabotaj kuranlar kaybeder, rakipler kaybeder, bugünler geçer, sonunda kazanan kulüp, takım, taraftar olur.

Eskiden Avrupa Yakası’nda maç kaybeden takım vapurla Kadıköy’e geçerken futbolcular “makine dairesinde” saklanırken; şimdi kulüp içeriden vuruluyorsa, 20 yıllık temizliğin de kolay olmayacağı aşikârdır.