Tanımadığı birisine yaklaşarak:

“Bir sigara verir misin?”

Sigarayı aldıktan sonra, ilk defa bir sigara görüyormuş gibi elinde evirip çevirerek uzun uzun baktı: “On sene oldu içmeyeli. Bu güne kısmetmiş.”

“İçme istersen abi, çok olmuş bırakalı…”

Önce ona sonra da yukarıya bakarak parmağıyla büyük bir gürültüyle alçak uçuş yapan F16’ları gösterdi: “Bak şu şerefsizlere! Memleketi bombalıyorlar. Şimdi içmeyeceğim de ne zaman içeceğim?”

F16’lar öyle alçaktan uçuyorlardı ki, titremenin şiddetinden binalar sallanıyor, camlar şangır şungur yere iniyordu.

***

Bir adam binanın en üstüne çıkmış elindeki levyeyi hemen yakınından geçmekte olan uçağa fırlatıyordu.

Sonradan yere indirilip teslim alınan bir F16’nın camında fırlatılan o levyenin oluşturduğu çatlak görüldü.

Böylece tarih, ses hızıyla uçmakta olan savaş uçağının camının levyeyle kırıldığını da yazmış oldu.

***

Bir polis bir türlü teslim alamadıkları tankın içindeki askerleri dışarı çıkmaya zorlamak için, sivil halka silah dağıttı ve “Bunları teslim olmaya zorlamak için hep beraber karşısına geçeceğiz ve silahları doğrultarak ‘Polis, çıkın dışarı’ diye bağıracağız. Başka yolu yok! O zaman çıkarlar.” dedi.

Dediği gibi yaptılar. Tankın içindeki askerler elleri başlarının üstünde teker teker çıkarak teslim oldular. Tankı teslim alan sivil vatandaşlar, silahlarını polise geri verdiler.

****

Teslim alınan bir tankın yanındaki kalabalığın ortasında elinde bira şişesiyle bir adam, “Bizi Çanakkale’de teslim alamadılar. Bugün de teslim olmayacağız. Çanakkale geçilmez!” diye bağırıyordu.

***

Ergenekon Destanı’nın Moğollar’dan çalıntı olduğunu söyleyenler var.

Tıpkı Bozkurt Destanı’nın masal olduğunu söyleyenler olduğu gibi.

Yıllar yılı Yunan mitolojileriyle yetiştirilmiş gençliğimiz, bu eğitim sisteminin bütün zehrini 15 Temmuz gecesi bir anda atıverdi.

Yepyeni, pırıl pırıl, milli ve manevi değerlerin yılmaz ve sarsılmaz bekçileri haline geldiler.

Tankın altına yatan adamın, levyeyle F16 camı çatlatan insanımızın yazdığı hikâye,  bugün değil, yarın gerçekten okunacak, anlaşılacak birer hikâyedir.

Yıllar, on yıllar, yüzyıllar geçtikçe kıymeti artacak ve efsaneleşecekler…

Dilden dile, gönülden gönle geçerek tarihe mal olacaklar.

Esatir-ül ahirin, sonrakilerin efsanesi haline gelecekler…

Mucizeye, keramete, istidraça inanmayan modern zamanların insanının inanç dünyasını yeniden yapılandıracak, gerçek birer kahramanlık öyküleri haline gelecekler.

Yazılsa da olur, yazılmasa da…

Bunları birilerinin yazmasına gerek yok aslında…

Yaşanan bu hikâyeler, yazılan bu destanlar, dilden dile dolaşarak tarihte, zaman içinde yerini almayı başarabilecek kuvvettedirler…