İcmâ, Kur’ân-ı Kerîm ile Sünnet kapsamında hakkında geçen herhangi bir hüküm (nass) bulunmayan konularda müctehidlerin, fikir birliğine varmasıdır. İcmânın gerçekleşmesi için görüş birliğine varan kimselerin müctehid yani ictihâd derecesine erişmiş olması gerekir.

Haliyle de müctehidlerin olmadığı bir dönemde icmâ gerçekleşemez. İcmânın gerçekleşmesi için aynı dönemde yaşayan tüm müctehidlerin fikir birliği içerisinde olmaları gerekir. Elbette bütün müctehidlerin Resûlullah’ın (sav) ümmetinden olması bir diğer gerekliliktir. Önemli bir diğer husus anılan icmânın Resûlullah’ın (sav) vefatından sonra gerçekleşmiş olmasıdır. Haliyle Resûlullah’ın (sav) yaşadığı dönemde bir icmânın gerçekleşmesi söz konusu değildir. Son bir husus olarak icmânın anılan konunun şer‘î hükmü ile alakalı olması gerekmektedir. Şer‘î delillerin üçüncüsü olan icma, belli dönemde tüm müctehidlerin fikir birliğine vardığı ictihâd çeşididir.

Şer‘î delillerin arasında yer alan Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet ve İcmâda hakkında bir hüküm bulunmayan meseleye, müctehidlerin aradaki illet birliğinden dolayı, bu kaynaklardan birisinde yer alan konunun hükmünü vermesine kıyas denir. Hüküm çıkarma yaklaşımı olan kıyas bu özelliğinden dolayı müctehidlerin hakkında hüküm bulunmayana, hakkında hüküm bulunan bir meselenin hükmünü aralarındaki ortak bir illet vesilesi ile verdiği ictihâd çeşididir. Nisâ Suresi’nin 59. ayeti kapsamında bahsedilen bir şeyi Allah Teâlâ’ya ve Resûlullah’a (sav) havale etmek ancak Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’i bilmekle olur ki, bu husus kıyası işaret etmektedir.

...Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün… (Nisâ Suresi, 59. Ayet)

Kendisine kıyas yapılabilecek Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet nassı veya icmâ bulunmayan meselede, hüküm verilmesi gerektiğinde müctehid istislâh yöntemini tercih edebilir. İstislâh yönetiminde müctehid mürsel maslahat, şer‘in (dinin) muteber kabul edip etmediği bilinmeyen yani hakkında muteber olup olmadığına dair nass bulunmayan maslahatı dikkate alarak başka bir deyişle faydanın temini, zararın ise bertaraf edilmesi esasını gözeterek bu ilkenin üzerine hüküm inşa etmektedir.

İstislâh yöntemi kıyas yöntemine benzemekle beraber aralarında bazı farklılıklar söz konusudur. Zira kıyas yönteminde hüküm verilen bir meselenin bir benzeri Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet nassı veya icmâda vardır ve hüküm buna göre kıyas yapılarak verilir. Başka bir deyişle kıyasta verilen hükmün üzerine bina edildiği maslahatın muteberliği yahut muteber olmadığı hakkında özel bir delil bulunmaktadır. Ancak İstislâh yönteminde hüküm verilen meselenin benzeri Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet nassı veya icmâda bulunmaz. Başka bir deyişle istislâhda verilen hükmün üstüne bina edildiği maslahatın muteberliği hakkında şer‘in olumlu yahut olumsuz bir delili bulunmamaktadır. Müctehid hükmü, faydanın temini zararın bertarafı esasına üzerine bina ederek vermektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in sayfalarının Hulefâ-yi Râşidîn’in birincisi olan Hz. Ebû Bekir (ra) döneminde bir mushafta toplanması, kendinden sonra Hz. Ömer’i (ra) halife olarak tayin etmesi, Hz. Ömer’in (ra) fethedilen Sevâd-ı Irak arazisini gayr-i müslimlere verip onları haraca bağlaması mürsel maslahat üzerine dayanarak verilmiş hükümlere bir örnektir.