Eğitim uzun soluklu bir maraton koşusuna benzer. Emareleri çok sonra meydana çıkar. Sabır gerektirir. Aceleye asla gelmez. Kaynakları yerli yerinde kullanmak gerekir.
Gelişmekte olan bir ülkeyiz. Kaynaklarımız kısıtlı, yer altı zenginlerimiz ise gayet kıt. Her şeyi kırk ölçüp bir biçen terzi titizliğinde olmalı. Ne heba edecek maddiyatımız, ne heba edecek zamanımız, ne de heba edilecek bir tek ferdimiz var. İsrafa hiç mi hiç lüksümüz yok.
Tüm stratejimiz ve bakış açımızı verimlilik ve kalite üzerine kurmak zorundayız. “Chicago Üniversitesi’nden ekonomist James Heckman söylüyor. Kendisine Ekonomide Nobel Ödülü verilmesinin nedeni; basit bir soru. “Benim elimde 1 dolar var. Bu 1 doları insan gelişiminin hangi evresine yatırırsam ne kadar geri dönüş alırım?” diyor. Araştırma şunu gösteriyor; okul öncesi dönemde yatırdığınız her 1 liraya karşılık 7 lira geri alıyorsunuz.”(Prf.Dr Selçuk ŞİRİN)
Kişilik ve karakter gelişiminin şekillendiği çağ olan özellikle ilk yetmiş iki aylık dönem ve özellikle ilk otuz altı aylık dönem bireyin hayatında çok önemli bir yere sahip. Zihinsel gelişimin yaklaşık %90’ ı tamamlanır. Bu dönem boşa geçirilecek, sıradan bir dönem değildir. Gelişim basamakları düzgün tamamlanmazsa bundan sonra yapabileceğimiz tüm hamlelerin boşa çıkmasına neden olacaktır.
Ülkemizin coğrafi yapısı, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı dikkate alındığında çok farlılıkların olduğu görülecektir. Hatta aynı il içinde bile köyden kente göçün yoğun yaşandığı büyük illerin kenar mahallerindeki öğrencileri daha dezavantajlı olduğu hepimizin malumu.
Bu dezavantajlı gruptan gelen öğrenciler aslında ” Bizim ortalamamızı düşüren grup da bunlar. Yüzde 20-30’luk bir grup var ki bunlara bütün testlerde “Sıfır çekenler” diyebiliriz. Dolayısıyla eğer Türkiye’nin ortalamasını yükseltmek istiyorsak, en alt gruba iki üç adım attırdığımız zaman zaten OECD ülkelerini yakalamış oluyoruz.” (Prf.Dr Selçuk ŞİRİN)
Zincirimizin kuvveti aslında en zayıf halkamızın mukavemeti kadardır. Bizim en zayıf halkamızda bu dezavantajlı çocukların okul öncesi eğitiminden yoksun oldukları dikkate alındığında bu alana yapacağımız en küçük bir dokunuşun yankısı büyük olacaktır.
Okumayı seven bir toplum değiliz. Kırsal kesim ve kenar mahallede yetişen çocukların altın çağı ilk altı yaşına kadar olan bölüm tamamen verimsiz ve boş olarak geçtiğine göre, anne babanın çocuk yetiştirme tutumlarındaki yetersizlik ve bilgisizlik, eğitim kalitesinin de yetersiz olduğunu düşünürsek bu alan boş bırakılmaya gelmeyeceği açıktır.
Tüm dünya eğitimde bir arayış içende iken onları yakalama şansımız olduğuna inanıyorum. Okul öncesi eğitime yapacağımız akıllı yatırımlarla, gerekirse mobil olarak her mahalleye açacağımız okul öncesi eğitim kurumları bu yarışta bize kalite, zaman ve hız kazandıracaktır.
Mahallelerdeki eğitim öncesi ağını toplumun en kılcal damarlarına ulaşacak şekilde kadrolu ve kaliteli okul öncesi alan öğretmenleri ile desteklediğimiz müddetçe çağa damga vurmamız içten bile değil.
Yeni bir sisteme geçtik. Yeni bir anlayış bizi heyecanlandırırken yeni sistemin kalıcılığı ancak eğitimli bireylerin varlığı ile daim olacaktır. Daha donanımlı ve inovasyonu gerçekleştirecek bir nesille mümkün olacaktır. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise bir verip yedi alacağımız okul öncesi eğitimine yapacağımız yatırımlardan geçtiği unutulmamalıdır.
Okul öncesi eğitimi yeniden şaha kaldıracak bir anlayışın hakim olması kanayan milli eğitim politikamızın da şaha kalkması demektir. “Ağaç yaş iken eğilir.” O halde haydi bismillah. Gelecek okul öncesi eğitimle gelecek.