“Elmadan ağaç topladım” deyişini duyunca, güldüm. Hemen düzelttim. “Ağaçtan elma toplanır, elmadan ağaç değil!” dedim. Önce itiraz eder gibi oldu, sonra uysallığı tercih etti, düzeltti. Çok geçmedi, ben pişman oldum onu düzelttiğime. Yanlışlıkla söylenmiş sözün derin anlamıyla adeta sarhoş oldum. İçimde ağaçlar büyüdü. Çiçeklendiler. Dalları meyve bastı.
Özür dilemeye yanaşmasam da, teşekkür ettim kızıma. Elbette, elmadan ağaç toplanır. Toplanmaz olur mu hiç? Toplanmalı da! Ağaçtan elma toplamaktan daha yaygın bir eylem bu. Belki öbürü kadar görünmüyor ama işin aslı daha muhteşem bir manzara.
En azından şöyle diyelim: Elmanın içindeki çekirdeklerde nice ağaç saklı. Sınırsız elma bahçesi olacak kadar çok hem de. O çekirdeklerde ağaçlar saklı. O ağaçların da meyveleri var. O meyvelerin de içinde çekirdekler… O çekirdeklerin içinde de ağaçlar… Ağaçtan elma toplamaktan daha çok elmadan ağaç topluyoruz.
Sadece bu değil. İşin zahirî yanı bu. Derinlere inersek, neler neler var! Bir defa, “elma” dediğin ağacın meyvesidir. Ağacın meyvesi, ağacın dili, sözü, kelimesidir. Ağaç suskunluğunun çözülmesidir meyvenin biçimi, rengi, kokusu, tadı… Kök, gövde ve dalların, toprak, hava, su ve ışıkla söyleşisinin kompozisyonu olarak arz-ı endam eder. Ardışık kelimelerin cümle olmak üzere damıtılmış hali…
Güzel sözü ağaca benzetir Subhan. Kökü yerde bir ağaç. Çiçeklerce renkli, yapraklarca diri, meyvelerce faydalı. Sahih temellerden yükselen, bereketli zeminden kök alan, azın çoğalması… Anlamsızlığın perdesinin anlamla yırtılması. Arzın göğe cevabı. Göğün yeryüzüne tenezzülü.
Elma; öyle bir söz işte… Söz gibi dudakta. Söz gibi çoğalmakta. Söz gibi sürekli kendini doğurmakta, kendine doğmakta. Söz gibi ışığı bile aydınlatmakta. Söz gibi siyahın gözlerini açmakta. Söz gibi ölü lafızlara ruh üflemekte. Söz gibi eşyanın yüzünü esmanın göğüne ağdırmakta. Söz gibi Hayy’dan Hu’ya giden nefesleri ete kemiğe bürümekte.
Elmadan topladığım ağaçlar şimdilik bu kadar. Toplayabildiğim kadar.