Küçük ve orta ölçekli yatırımcılar mutsuz. Çok parası olanlar için mesele yok. Onlar zaten banka hesaplarına dövizi yığmışlar. Gelişmeleri kıs kıs gülerek izliyorlar, ellerini ovuşturuyorlar. Her sabah kalktıklarında ya da piyasalar kapandığında, şezlonglarına uzanıp yattıkları yerden ne kadar kazandıklarını hesaplıyorlar. Büyük bir huzur ve güven içinde yeniden dönüyorlar hayallerine…

Türkiye’nin itildiği ekonomik açmazın birçok sebebi var. Ekonomi yönetimi, banka piyasası, komşularla ilişkiler… Bütün bu parametreleri doğru okuyarak bir sonuca ulaşabiliriz. Ancak meselenin bu kadar basit olmadığı ortada…

15 Temmuz’dan sonraki sürece iyi bakmak yazım. Yaşadığımız inişli-çıkışlı iç ve dış gelişmeler bizi güncel siyaset yorumlarından daha derin, daha planlı bir sonuca götürüyor. Bunların neler olduğunu uzun uzun sıralamaya gerek yok.

Daha önce de yazmıştık…

Dünya yeniden şekilleniyor. Türkiye bu planın bir parçası; hatta tam da göbeğinde… Irak ve Suriye’den kopartılacak topraklara Anadolu’dan ayrılacak bölge ya da bölgeler dahil edilip uyduruk bir devlet kurulacak. Daha sonra bu yapı ‘arz-ı mevud’a devredilecek.

Dünya bunu Büyük Şeytan’a havale etti. O da bütün enerjisini bu işe hasretmiş durumda…

Yaklaşık yarım asırdır ülkemizi işgal etmek için çeşitli saldırılar yapıldı. Darbeler, darbe girişimleri, sivil direnişler, isyanlar, hendekler vs. Bütün bunları milletin feraseti ve vatansever siyasilerin marifetiyle püskürtmeyi başardık. Elhamdülillah…

Fakat topraklarımızı kurtarmak için harcadığımız enerjinin milyonda birini yabancı ideolojilerin işgaline teslim ettiğimiz zihinlerimizi kurtarmak için kullanmadık.

Tarihten sosyolojiye, iktisattan siyasete, edebiyattan eğitime kadar… Bütün bilim dallarında meselelere nasıl yaklaşacağımıza dair bir usul geliştiremedik. Dolayısıyla günceli okuma ve vaziyet alma konusunda reflekslerimiz ya çok zayıf ya da hiç yok.

Geçelim parayı pulu…

Tarihte üç kıta ve yedi iklimde hüküm sürmüş bir medeniyetin bugün söyleyecek bir sözünün olmaması çok acı değil mi?

Sahip olduğumuz tarihi birikim, sosyal ve kültürel coğrafyamız, batı tarafından tarif edildi. Bu tarif oryantalist bir bakış açısıyla yapıldı. Tek değer olarak batı görüldü ve bu kampa ait olmayan toplumlar ilkel, geri ve hatta barbar kabul edildi. Bu sakat yaklaşım ‘aydın’ dediğimiz tabaka üzerinde de etkili olduğu için ürettikleri hiçbir fikir bu milletin yarasına merhem olamadı.

Bu aynı zamanda bir ihaneti de beraberinde getirdi; batılılaşma ihaneti veya aydın ihaneti…

Kendi toplumuna, değerlerine, kültürüne, aile hayatına yabancılaşan aydınlar son iki yüz yıldır yaşadığımız sosyal, siyasal ve kültürel çalkantıların da müsebbibi…

Dolayısıyla Batı, bu aydınlar eliyle kültürel egemenliği ele geçirdi ve toplum Büyük Şeytan ve diğer batılı ülkelerin hegemonyasına girdi.

Soğuk savaş döneminin ülkemiz üzerinde bugün bile süren etkisinin altında da bu yatıyor. Çünkü kartlar yeniden dağıtılırken Türkiye masada olma konusunda ısrarcı. Medeniyeti ve gelişmişliği batıda, gericiliği ve hatta barbarlığı doğuda gören tarif sahipleri ile onların beslediği aydın zümre, toplum üzerindeki baskısını yitirmek üzere.

Zihinler artık belli bir bakış açısıyla biçimlendirilemiyor.

Millet kendi kelime ve kavramlarıyla konuşmaya başladı. Kendine ait olmayan ve anlam dünyasında karşılığı bulunmayan kelime ve kavramları reddetmeye başladı. Sahipleri tarafından bölünüp parçalanmış ve yok edilmiş aynı duygu dünyasının insanları kendilerine gelmeye başladı.

Mevzu derin… Nasipse devam edelim…