Yaşamımızın ilk yılları gelişim ve karakterimizin oluşmasında başat rol oynar. Sağlıklı bireylerin ve toplumların inşasında altın çağ olarak nitelendirilebilir.

İlkokul birinci sınıfa başlayan bir öğrenci haftada toplam 30 saat ders görür. Yani her gün altı saat ve her ders 40 dakikadır. Bu uygulama bir eğitim ve öğretim yılı boyunca standart olarak devam eder.

Altmış altı ayını dolduran her çocuk bu eğitim sistemine dahil olur ve yoğun bir programın içine düşer. Oyun çağındaki birey sabah okulun dört duvarının içine girer ve akşam saatlerinde çıkar. Birde bu yetmiyormuş gibi birinci sınıf öğrencisine sayfalarca ödev verilir. Henüz iç parmak kasları gelişmeyen çocuk bu ödevleri yapmakta aşırı zorlanır ve ödev yapmamaya başlar. Aile ile çocuk arasında kırılmalara sebep olur.

Birinci sınıf öğrencisinin toplam 30 saatlik ders programında müzik bir saat, oyun ve fiziksel etkinlikler beş saat, görsel sanatlar bir saat, serbest etkinlik ise dört saat olarak planlanmış durumunda. Bakıldığında otuz saatlik bir ders yükünde on bir saat etkinlik gözüküyor.

Gerçekten uygulama böyle mi? Asla ve asla böyle işlemiyor. Birinci sınıfa nedensiz bir acelecilik, erken okumaya geçirme isteği ve veli baskısı tüm programı Türkçe ve Matematik dersi yapmaya zorluyor. Görsel sanatlar, müzik, oyun ve fiziksel etkinliklerle serbest etkinlik saatleri Türkçe ve Matematik derslerine aktarılıyor. Sosyal etkinlikler yapıl/a/mıyor.

Sosyalleşmesi gereken öğrenci daha içine kapanık, okula girmekte zorlanan, okuldan nefret eder hale gelmesi için tüm olumsuzluklar veriliyor. Arkadaş edinemiyor. Arkadaş ortamına giremiyor. Toplum önünde konuşma yetisi gelişmiyor. Grupla çalışma, bir araya gelme, ortak iş yapabilme melekelerini kazan/a/mıyor.

Aslında oyunlardan ve sanatsal etkinliklerden çocuklarımızı mahrum etmekle; çocuklarımızın sosyal gelişimi ve sosyalleşmesi engelleniyor. Çocuk okulda sosyalleşemiyor. Paylaşım duygusunu kaybediyor. Bencilleşiyor. Ruhsuzlaşıyor. Merhamet duygusu gelişmiyor.

Bedensel gelişimi zarar görüyor. Hastalıklara karşı daha açık hale geliyor. Kısa zamanda nefes nefese kalıyor. Deşarj olamıyor, enerjisini atamıyor, sinir topu haline gelerek agresifleşiyor. Beden ve kas gelişimi zarar görüyor. İlgi ve yeteneklerinin farkına varmadan hayatını tamamlıyor. Spor branşlarımıza kalifiye sporcu yetişmiyor.

Zihinsel gelişimi olumsuz etkileniyor. Bu olumsuz etkilenme çevresinde olup bitenin farkına varamama, dikkatini toplayamama, analitik düşünememe, sorun çözememe gibi sıkıntılarla karşılaşan birey yavaş yavaş hayattan koparak, yaşama sevincinin azalmasına neden oluyor. Yaşam enerjisi düşüyor.

Dil gelişimi olumsuz etkileniyor. Çocuk arkadaşları ile iletişim de olduğu müddetçe akran öğrenmesinden daha çok şey öğreniyor. Sayışmalar ve tekerlemelerle dil zevkini kazanması gerekirken ana dilinin güzelliklerinden mahrum kalıyor. Kendisini ifade edemiyor. İletişim kuramıyor ve hemen şiddete başvuruyor. Daha çok ağlıyor, daha çok bağırıyor. Duygularını ağlayarak ifade etmeye çalışıyor.

Birinci sınıfta bir ay erken okumaya geçirmek adına, “Benim sınıfım herkesten daha önce okudu” demek uğruna çocuğun gelişimi yıllarında muhtaç olduğu sanatsal ve sportif etkinliklerden mahrum etmek ne kadar akılcı bir davranış?

Okul hayatında ve sosyal hayatında elzem olan sosyalleşme, dil gelişimi, zihinsel ve bedensel gelişime ihtiyaç duyacak olan ve ömrünün sonuna kadar bu melekelere hava gibi su gibi ihtiyaç duyan bireyden bunları çalmak ve mahrum bırakmak doğru mu?

Öğrencilerimizin okuma becerisinden önce bu becerileri kazanmaya daha çok ihtiyaçları olduğunun farkına ne zaman varılacak? Çocuk birinci sınıfta nasıl olsa okuyacaktır. Ha bir ay önce ha bir ay sonra ne fark eder? Acele etmenin mantığı ne?

Öğrencilerimizin önce sosyalleşmeye, dil zevkini kazanmaya, bedensel, zihinsel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmaya daha çok ihtiyacı var. Bunları kazandırmanın yolu sanatsal ve kültürel etkinlikler ile oyun oynamaktan geçtiğini akıldan çıkarmamak gerek.