Eğitim Vadisi isimli bir dergide ‘Harf İnkılâbı’nın Psiko-sosyal Atlası’ başlıklı bir yazı yayınlanmış.

Yazıda harf inkılâbı eleştirilerek, Arap Alfabesi’nden Latin Alfabesi’ne geçişin doğru olmadığı ve geride bir enkaz bıraktığı savunulmuş.

Ve beklenilen olmuş; dergi ve yazı malum medya tarafında kesif bir eleştiri bombardımanına tutulmuş.

Ne varmış yazıda bu kadar eleştirilecek bir bakalım:

“Dili bozulan medeniyetlerin gelenek, inanç, tarih bağları kopar zamanla. Dil psikolojisinde; geleneğinden uzak bir kitle kendini dışlanmış hisseder. Hiçbir zaman kendini bulamaz. Silinmesi gereken bir vesika için miydi yoksa bu değişim? Geçmişin kapılarını kapamak, İslâm Tarihini, kültürünü, dinin toplum üstündeki etkisini zayıflatmak mıydı acaba?

Osmanlıca dinsel, ruhsal, hissel bir dildi. Bu muazzam dilin dokusunu bozmak bile dile ihtilaldi. Latin harflerinin kabul edilmesi; düşünsel, algısal, çözülmeleri beraberinde getirmiştir. Kültürel yönden, Latin harflerinin kabulüyle başlayan fetret dönemi günümüze kadar sürdü.

Bu enkazın temizlenmesi bugünün dil bilimcilerine, aydınlarına, eğitimcilerine miras kalmıştır.”

Yazarın harf inkılâbına getirdiği eleştirilerin tamamına katılmakla birlikte yazı dilinin bu tahrifattan nasibini almış olduğunu belirtmeliyim.

Mesela; dinsel, ruhsal, hissel, düşünsel, algısal gibi kelimeler yazarın dil hassasiyetinin Osmanlıca’dan ziyade uydurukçaya doğru savrulmuş olduğunun ipuçları…

Ben de inkılâpların tamamının ‘İslâm tarihini, kültürünü, dinin toplum üstündeki etkisini zayıflatmak’ için hayata geçirildiğini, hakikaten bir enkazın olduğunu ve temizlenebilmesinin böyle cesur yazılarla ve cesur tartışmalarla mümkün olabileceğini düşünüyorum.

Evet, her biri harf inkılâbı kadar tahripkârdı.

Düşünün, Haçlı seferlerini iman dolu göğsünde söndürmüş bu milletin maddi, manevi, sosyal ve siyasi insicamını temelinden sarsan inkılaplardan bahsediyoruz.

Düşünün, bu milletin, takvimini, saatini, kılık ve kıyafetini, bugünün sivil toplum teşkilatı kabul edebilecek tekke ve zaviyelerini elinden aldılar.

Yeni bir millet, yeni bir ‘ulus’ ve yeni bir devlet inşa etmek için çok çalıştılar;

Ümmetin yegâne askerî ve siyasi organizasyonu olan hilafeti kaldırdılar.

Türk Dil Tarih ve Coğrafya Kurumu’yla yeni bir dil, yeni bir tarih ve hatta yeni bir coğrafya ihdas ettiler;

Türkler Orta Asya’ya…

Eğitim sistemini kökünden kazımak için Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Kur’an kurslarını, medreseleri kapattılar.

Mecelle yani İslam Hukukunu kaldırarak yerine İsviçre’den Medeni Kanunu’nun, İtalya’dan Ceza Yasası, Almanya’dan Ceza Muhakemeleri Usul Hukuku ve Fransa’dan İdare Hukuku’nu alıp koydular.

Bugünkü sosyal arızaların temel sebebi bu derme çatma hukuk sistemidir.

Yazımızı kışa, iklimimizi çöle çevirmişler hâlâ konuşuyorlar.

Neden konuşabiliyorlar biliyor musunuz?

Bizim mahalledekilerin kafası karışık da ondan.

Yüzlerini Doğu’ya mı dönsünler Batı’ya mı, karar veremiyorlar; bir tarafta yeryüzü, diğer tarafta ahiret cenneti…